9 Mayıs 2009 Cumartesi

4483 SAYILI MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASI HAKKINDA KANUN VE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI


Amaç
Madde 1 -
Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir.

1-)*Görevine Girmeyen ve Yetkili Olmadığı İşte Menfaat Sağlayan Memur Hakkında Memurların Yargılanmasına İlişkin Yasa Uyarınca İşlem Yapılması Gerekmez

ÖZET: Sanıklar, görevine girmeyen ve yapılması hususunda yetkili olmadıkları bir işi yapacakları kanaatini uyandırarak menfaat sağlama eylemlerinden dolayı yargılanmışlardır. Görevine girmeyen ve ya­pılması veya yapılmaması hususunda yetkili olmadığı bir işi yapacağı kanaatini uyandırarak menfaat sağlama suçu görevden doğan suç niteliğinde değildir. Bu nedenle memurların yargılanmasına ilişkin yasa uyarınca işlem yapılması gerekmez.
Görevine girmeyen ve yapılması hususunda yetkili olmadıkları bir işi yapacakları kanaatini uyandırarak menfaat sağlama suçundan sanıklar K. ve S.E'nin yapılan yar­gılanmaları sonunda; beraatlerine dair (İZMİR) 5. Asliye Ceza Mahkemesi 'nden verilen 5.11.2001 gün ve 2001/211 Esas, 2001/1995 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargı­tay'ca incelenmesi müdahil vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığı'ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

TCK'nun 218. maddesinde yazılı görevine girmeyen ve yapılması veya yapılma­ması hususunda yetkili olmadığı bir işi yapacağı kanaatini uyandırarak menfaat sağla­ma suçunun görevden doğan suç niteliğinde bulunmayıp bu nedenle 4483 Sayılı Yasa uyarınca işlem yapılması gerekmediğinden tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle sanık S.E. hakkında kurulan be­raat hükmü usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün (ONANMASINA),
Sanık M.K. hakkında kurulan hükme ilişkin incelemede ise:
İftira etmesi için neden görülmeyen müdahilin aşamalardaki samimi ve tutarlı an­latımları ile bunu destekleyen tanık T:M'nin beyanları ve dosya içeriğine göre Sağlık Grup Başkanlığı'nda çevre sağlık teknisyeni olarak görev yapan sanığın denetim amacıyla gittiği müdahile ait fırında çalışma izni bulunmadığını öğ­rendikten sonra aslında İzmir İl Sağlık Müdürlüğü tarafından verilmesi gereken çalış­ma iznini alabileceğini belirterek müdahilden menfaat temin ettiği anlaşılmakla, müşteki ve diğer tanıklar çağrılıp gerekli açıklamalar alındıktan, çalışma izninin ne suretle alınacağı, sanık M'nin iznin alınması bakımından görev ve eylemlerinin nasıl olacağına dair müştekiye söylediklerinin sorulup tartışılmasından sonra sonucuna göre eylemin TCK'nun 218 veya 503. maddelerinde yazılı suçlardan hangisine uyar nitelikte olduğunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden noksan soruşturma ile ya­zılı şekilde hüküm kurulması, Kanuna aykırı, müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş ol­duğundan hükmün bu sebepten dolayı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 3.3.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(5.CD. T: 03.03.2004, E: 2003/1393, K: 2004/1435)
2-)*Görevi Nedeniyle Suç İşleme *Soruşturma İzni Alınması
ÖZET:Görevi nedeniyle suç işleyen sanık hakkında, 4483 sayılı Yasa gereğince anılan Yasanın 1. maddesi cürüm ve kabahat ayrımını kaldırmış olmakla soruşturma izni almadan yargılamaya devamla hüküm kurulması yasaya aykırıdır.

Eşya ve eşhasın emniyetine tehlike verecek tarzda vasıta kullanmaktan sanık İsa'nın yapılan yargılaması sonunda; Mahkumiyetine cezasının teciline dair (Bayburt Sulh Ceza Mahkemesi)nden verilen 28.9.2000 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi C. Savcısı tarafından süresinde dilekçeyle istenmek ve dava evrakı C. Başsavcılığının 161470 sayılı tebliğnamesiyle daireye gönderilmekle okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği düşünüldü;

Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu yürürlükten kaldıran ve bunun yerine kaim olan 4483 sayılı Kanunun 1. maddesinde "...görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan..." denilmekle, cürüm ve kabahat ayrımını kaldırmış olmakla, görevi sebebiyle suç işleyen sanık hakkında 4483 sayılı Kanun gereğince soruşturma izni alınmadan yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi,

Bozmayı gerektirmiş mahalli C. Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeksizin hükmün bu sebepden dolayı istem gibi (BOZULMASINA), 15.1.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(2.CD. T: 15.1.2001,E:2000/14485, K: 2001/49 )

Kapsam
Madde 2 -
Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali genel hükümlere tabidir.
Disiplin hükümleri saklıdır.
(Ek fıkra: 4778 - 2.1.2003 / m.33) 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 243 ve 245 inci maddeleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154 üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında açılacak soruşturma ve kovuşturmalarda bu Kanun hükümleri uygulanmaz.

1-)*Bıçakla Etkili Eyleme Tam Kalkışma

Bıçakla etkili eyleme tam kalkışma suçundan sanık Alpaslan'ın TCY.nın 456/4, 62, 457/1, 59/son, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 208.802.880 TL. ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, cezasının ertelenmesine, suçta kullandığı çakı bıçağının TCY.nın 36. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin ( Keskin Asliye Ceza Mahkemesi )nden verilen 27.6.2001 gün ve 52-89 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay İkinci Ceza Dairesince 30.10.2003 gün ve 13989-13485 sayı ile; "Sanık Alpaslan'ın diğer sanık Mesut'un öğretmeni olduğu, sınıfta huzursuzluk yapması nedeniyle sanık Mesut'u disiplin kuruluna verdiği, bunun üzerine olay tarihinde sanıklar Kazım, Mesut ve Taner'in öğretmenin oturduğu lojmana gittikleri, sanık Mesut'un sanık Alpaslan'a okul müdürünün çağırdığını söylediği, daha sonra kapıyı zorladığı, bu esnada Alpaslan'ın elindeki bıçakla hamle yaptığı belirtilmiş olmasına göre sanığın eyleminin görevden kaynaklandığının anlaşılması karşısında, 4483 sayılı Kanunun 1-3. maddeleri gereğince soruşturma izni alınmadan genel hükümlere göre açılan davada yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi" isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmuştur.

Yargıtay C. Başsavcılığı ise bu karar karşı 12.1.2004 gün ve 128500 sayı ile;

"Konu ile ilgili 4483 sayılı Yasa hükümleri şu şekildedir:

Amaç
Madde 1- Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir.

Kapsam

Madde 2- Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.

Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.

Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali genel hükümlere tabidir.

Disiplin hükümleri saklıdır.

Kanunun TBMM'ne sevk edilen genel gerekçesinde:"...Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri kamusal yetki ve usuller kullanılmak suretiyle ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu görevleri sebebiyle işledikleri suçlar nedeniyle doğrudan doğruya ceza kovuşturmasına tabi tutulmaları, kamu hizmetinin işleyişinde aksamalara ve kamu otoritesinin saygınlığının zedelenmesine yol açabilir. Bu sakıncaları gidermek, memurlar ve diğer kamu görevlilerini asılsız isnat ve iftiralar karşısında korumak için bunların görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında adli makamların kovuşturma yapmasından önce idarenin bir inceleme yapmasını ve bu incelemenin sonucuna göre olayın yetkili ve görevli adli mercie intikal ettirilmesini öngören sistemler geliştirilmiştir. ( 4483 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi ile yürürlükten kaldırılan ) Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat konu ve kapsam yönünden de sakıncalar taşımaktadır. Bu sakıncalar görev sırasında işlenen, ancak görevle ilgisi bulunmayan suçların da bu kanun kapsamında bulunması nedeniyle belirtilen suçlar hakkında adli mercilerce doğrudan soruşturma yapılmasına olanak verilmemesi olarak özetlenebilir. Belirtilen sakıncaları gidermek için görev sırasında işlenen fakat görevle ilgisi bulunmayan suçlar kapsam dışı bırakılmak suretiyle sistemin uygulama alanının daraltılması öngörülmüştür." denilmektedir.

Bu yasal düzenlemeler ve genel gerekçe karşısında, 4483 sayılı Yasanın uygulanabilmesi için kamu görevlisine yürürlükteki yasal hükümler çerçevesinde bir görev verilmiş olması ve kamu görevlisinin de bu görevini ifa ederken bir suç işlemesi gerekir. Diğer bir ifade ile yasa koyucunun 4483 sayılı Yasanın genel gerekçesinde belirttiği gibi; görev sırasında işlenen ve fakat görevle ilgisi bulunmayan suçlar için bu yasa hükümleri uygulanamaz. Aksi düşünce memurun görevinden doğan veya görevi sırasında işledikleri suçlar için uygulanacağını kabul eden fakat yürürlükten kaldırılan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın benimsediği, yürürlükten kaldırılan eski sistemin kabulünü gerektirir ki yasa koyucunun amacı bu değildir. Yasa koyucu amacının bu olmadığını da açıkça "görevle ilgisi bulunmayan suçlar kapsam dışı bırakılmıştır" diyerek vurgulamıştır. Başka bir anlatımla "...yeni yasa memurların "görevlerini yaptıkları sırada" işledikleri suçları dışlayarak yalnız "görevleri sebebiyle" işledikleri suçları kapsamına almıştır. ( Erol Çetin, Açıklamalı ve İçtihatlı Ceza Hukukunda ve Özel Memur, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılama Usulü ve Memur Suçları, 2000, s. 392 ). Memurların işledikleri suçların görevleriyle bağlantısı olup olmaması nedeniyle üç grup içinde toplama olanaklıdır. Bunlardan birincisi görev nedeniyle işlenen suç, ikincisi görev sırasında işlenen suç, üçüncü kişisel suçtur. Üçüncü gruba giren kişisel suçlar bir memurun bir markette alışveriş yaparken satıcıya sövmesi gibi yaptığı görevle hiçbir bağlantısı olmayan suçlar olduğundan 4483 sayılı Yasa kapsamı dışındadır ( age sh. 401 ). Yine anılan Yazara göre"... görev sebebiyle işlenen suç memurun yasal düzenlemelerle kendisine verilen görevlerinden doğan ve bu görevleriyle ilgili olan suç demektir. Bunlarla işlenen suç ile görev arasında bir nedensellik bağı vardır ve suç görevin sonucu olarak ortaya çıkar. Görev sırasında işlenen suç ise, memurun göreviyle ilgili olmayan, görevin yapıldığı sırada işlenen suç demektir.Bir nüfus memurunun bütün belgeler verildiği halde, yeni doğan bir çocuğun kaydını uzun süre yapmama eylemi yaptığı görevden doğduğundan görev sebebiyle işlenen suça, makamında çalışırken, bu kaydın gecikme nedenini soran çocuğun babasını dövmesi görev sırasında işlenen suça örnektir.( age. s. 402 ).

Bu açıklamaların ışığı altında somut olaya baktığımızda:

Yüksek Mahkemece, sanık öğretmenin, müşteki Mesut'u sınıfta disiplinsizlik yaptığı gerekçesiyle disiplin kuruluna verdiği, buna kızan müşteki ve arkadaşlarının sanık öğretmenin oturduğu lojmana gittikleri ve burada yakınıcı Mesut'un öğretmenin lojman kapısını zorlaması üzerine, sanığın elindeki bıçakla hamle yaptığı kabul edilmiştir.

Bu kabul karşısında olayda sanık öğretmene yasal düzenlemeler çerçevesinde "adam yaralama" gibi verilmiş bir görev bulunmamaktadır. Böyle bir görev sözkonusu olmadığına göre, olayda görev sebebiyle işlenen bir suç, 4483 sayılı Yasa gereğince yapılması gereken bir ön inceleme de söz konusu değildir. Eğer aksi düşünce kabul edilecek olursa, öğretmen olan sanığın, yakınıcıya karşı etkili eyleme kalkışma suçunu işlemeyip, öldürmesi halinde dahi ( suçüstü hükümleri dışında ) 4483 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gerekecektir ki bu da yukarıda belirttiğimiz, yasa koyucunun amacına uygun değildir. Olayda sanık öğretmenin, yakınıcının da aralarında bulunduğu bazı öğrencileri disiplin kuruluna vermesinden sonra, yakınıcı ve arkadaşlarının lojmana gelip içeri girmek istemeleri üzerine, diğer bir ifade ile bu kişisel nedenle işlenen bir suç sözkonusu olup kişisel suçlarda anılan yasa kapsamı dışındadır. Diğer taraftan yapılan görevle işlenen suç arasında nedensellik bağı da bulunmamaktadır. Aksi kabul, yasa koyucunun sistemin uygulama alanının daraltılması, doğrudan görev sebebiyle işlenen suçlarda 4483 sayılı Yasanın uygulanması gerektiği yolundaki öngörüsüne de aykırı olacaktır" görüşü ile itiraz yasa yoluna başvurarak, bozma kararının kaldırılmasına, dosyanın esasa ilişkin inceleme yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Öğretmen olan sanığın öğrencisine yönelik etkili eyleme tam kalkışma suçundan TCY.nın 456/4, 62, 457/1, 59/son, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen somut olayda Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, yüklenen suç nedeniyle sanık hakkında kamu davası açılabilmesi bakımından 4483 sayılı Yasa uyarınca son soruşturmanın açılmasına dair izin alınmasına gerek bulunup bulunmadığı hususundadır.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, memurlar ve kamu görevlilerinin yargılanmaları ile ilgili özel hükümler içeren 4483 sayılı Yasadaki düzenlemenin, konunun tarihsel boyutu ve memurların yargılanmasına ilişkin hukuki düzenlemelerin zaman içinde geçirdiği değişiklikler de dikkate alınarak incelenip değerlendirilmesi gerekir.Suçun öğrenilmesinden hükmün kesinleşmesine kadar sanık hakkında yapılacak bütün işlemlerin adli makamlar ve görevlilerce yapılması genel kuraldır. Memurlar ve kamu görevlilerinin, bu genel prensibin istisnasını oluşturacak biçimde, ayrı bir yargılama rejimine tabi kılınmaları konusu ise geçmişten günümüze daima tartışma konusu olmuştur.

Erkler ayrılığı ilkesinden yola çıkarak, kamu gücü, kamu hizmeti, kamu hizmetlerine yön veren ilkeler ve korunan değerler, kamu hizmeti ilkelerini çiğnemenin doğurduğu zararlar, kamu personeli anlayışı ve devletin genel ve kamu yönetimine ilişkin özel rejimi gözetildiğinde, memur sorumluluğu açısından iki büyük üst sistem karşımıza çıkmaktadır. İngiltere'de gelişen birinci sistemde, kamu personelinin gereksiz yakınmalara konu olamayacağı inancı yerleşmiş, o nedenle yargısal güvenceyle yetinilmiştir. Yargısal güvenceden amaç memurun yargılanmasını bağımsız yargı organına bırakmaktır. Ancak geniş anlamda yargısal güvence; bunun yanı sıra, memurun ve dolayısıyla yönetimin çeşitli biçimde korunmasını gerektirmektedir. Çağcıl devletlerin ceza yasalarında, kamu yönetiminin saygınlığını korumak ve düzenli işlemesini sağlamak için, memurlara karşı işlenen ya da memurların işledikleri suçların cezası daha ağırdır. Devlet, memurunu yeterince koruyamazsa bunun sonuçlarına katlanmak zorundadır. Çağcıl hukuk devletinde yargıçlar, savcılar gibi kimi görevliler için çok sınırlı ve temel hukuksal ilkelere dayanılmak koşuluyla özel yargılama yöntemlerinin öngörülmesi olağan bir durumdur. Öte yandan memur da, haklarıyla ya da kendine karşı yapılan disiplin soruşturmalarıyla ilgili olarak yargı önünde hak arama özgürlüğüne sahiptir ( Doç. Dr. Sami Selçuk, Memur Yargılaması Hakkında, 1997 s. 18 ).

Buna karşılık Kara Avrupa'sında görevlilerin, dolayısıyla yönetimin üzücü suçlamalarla yıpratacağından kaygıya düşüldüğü için, yargısal güvencenin yanı sıra, yönetsel güvenceye de gerek duyulmuştur. Geniş anlamda yönetsel güvence, hem kamu personelinin statüsüyle ve yükümlülükleriyle ilgili olarak kendine sağlanan, örneğin, kendisiyle ilgili kararlara katılma gibi haklarını ve hem de hakkında cezai bir kovuşturma açılabilmesini belli yöntemlere bağlamayı anlatır. Dar anlamda ise yalnızca cezai kovuşturmada, adli yargıdan önce, belli bir yönteme bağlı olmaklık anlaşılır ( Sami Selçuk, age, sh 19 ). Yönetsel güvence üst sistemi, kamu yönetiminin kendisini korumak, saygınlığının örselenmesini önlemek kaygılarından doğmuştur ve son çözümlemede kamu davasının koşulu olmaktadır.

Yönetsel güvencenin temel alındığı sistemlere memurların yargılanma usulü ile ilgili olarak üç sistem uygulanmıştır.

1. Muhakeme sistemi: Hem ön soruşturma hem de son soruşturmanın idare tarafından yapıldığı bu sistem, ülkemizde 1871 ( 1288 ) tarihli Memurin Muhakematına Dair Nizamname ile kabul edilmişti. Bu Nizamnameye göre memur suçlarının takibi hazırlık soruşturmasından hükmün kesinleşmesine kadar idari makamlar tarafından gerçekleştirilmekteydi.

2. Tahkik sistemi: Bu sisteme göre ön soruşturma yönetsel makamlar tarafından yapılmakta, son soruşturma gerekli görüldüğünde iş mahkemeye havale edilmektedir. 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat ile Yargıtay Yasası ( 46. md ) bu sistemi benimsemişlerdir.

3. İzin sistemi: Bu sistemde suçun kovuşturulması yetkili bir merciin iznine bağlanmıştır. Hakimler Yasasının ( 82. md ), yürürlükten kaldırılan 1609 sayılı Yasanın, TCY.nın 160/2 ve 173. maddelerinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129/son maddesinin ve nihayet 4483 sayılı Yasanın benimsedikleri sistem buna örnektir ( Yrd. Doç. Dr. Hamide Zafer, 4483 sayı ve 2.12.1999 tarihli "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un Değerlendirilmesi, İstanbul Barosu Dergisi, 2000, sy. 4, s. 983 ) "İzin" sistemine hemen her ülkede ve fakat yalnızca yargıçlar gibi görevliler için çok sınırlı olarak rastlanmaktadır ( Sami Selçuk, age, s. 21 ).

Yönetsel güvence sistemi, merkezi devlet sistemini benimseyen ülkelerde, yönetimi koruma kaygısıyla ortaya çıkmıştır. Uygulama ise başarılı olmamış, devleti korumak şöyle dursun, ona olan güveni sarsmış, devleti zayıflatmıştır. Buna karşılık merkezi devlet sistemine uzak kalan Anglo-sakson ülkeler ise, yargısal güvence sistemini benimsemişlerdir.

Memur yargılaması ile ilgili olarak ülkemiz hukukundaki gelişimi ve mevcut sistemler içindeki yerini inceleyecek olursak; 1871 ( 1288 ) tarihli Memurin Muhakematına Dair Nizamname ile muhakeme sistemi kabul edilmişti. Bu Nizamnameye göre, ön soruşturma idare tarafından yapıldığı gibi, son soruşturma da yine idare tarafından yapılmakta ve ceza idare mahkemelerince verilmekteydi. Sonuçta cezayı tayin edenler idare kurulları idi. Bu kurulların mahkumiyet kararlarına karşı da, daha yüksek idare kurullarına başvurulmaktaydı ( Prof. Dr. Öztekin Tosun, Memurların Suçlarında Özel Muhakeme Kuralları, Adalet Dergisi, 1984, sy. 1-2, s. 14 ).

1913 tarihinde bu kez bir Yasa ile memurların işledikleri suçlarda izlenecek yargılama kuralları yeniden düzenlenmiştir. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat isimli bu Yasa 1876 Anayasası döneminde kabul edilmiş olan geçici yasalardan olduğundan, Hükümetçe yapılmış, ancak o dönemde Meclis tarafından tasdik edilmediği için aynı adla 1999 yılında kaldırılana değin uygulanmıştır. Yargılama birliği prensibinden etkilenilerek çıkarıldığı düşünülen bu Yasanın önceki Nizamnameden ayrıldığı başlıca nokta, son soruşturmanın yapılmasını adli mahkemelere bırakması olmuştur. Bu yasa ile birlikte memur yargılaması açısından ülkemizde tahkik sistemine geçilmiştir.

Anılan Yasanın 1. maddesinde; memurların memuriyet görevlerinden doğan ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri suçlarından dolayı yargılanmalarının, yasada öngörülen koşullar altında adliye mahkemelerine ait olacağı belirtilmekteydi. Böylece maddede, Yasanın uygulama alanı hem kişi hem de konu bakımından gösterilmişti.

MMHKM uyarınca soruşturma yapılabilmesi için, suç oluşturan eylem ya görevle bağlantılı olmalı ya da görev sırasında işlenmelidir. Aksi takdirde, kovuşturma genel hükümlere göre yapılacaktır. Görüldüğü üzere, Yasanın uygulama alanı oldukça geniş tutulmuştur.

Ancak zaman içinde, bazı özel yasalarla kimi suçlar MMHKM dışına çıkarılmış, yargılama alanında memur kavramını daraltan yargısal kararlar verilmiş ve nihayet öğretide de bu Yasa aleyhinde gitgide güçlenen bir akım kendisini göstermiştir. Böylelikle, memurların yargılanması ile ilgili özel düzenlemenin uygulama alanı daralmış, memur soruşturması konusunda genel hükümlere yaklaşan bir gelişme gözlenmiştir.

1913 tarihli MMHKM'ın uygulama alanını daraltmaya yönelik yasal düzenlemelerden ilki CYUY.nın 154. maddesinde gerçekleştirilmiş, savcıların emrini yerine getirmek durumunda olan devlet memurlarının ve zabıta memurlarının işledikleri suçlarda savcıların MMHKM hükümlerinin yerine getirilmesine gerek görmeden doğrudan doğruya ceza davası açabilmesi imkanı getirilmiştir. Ardından, 1930 tarihli ve 1609 sayılı Yasa ile, bu Yasada sayılan bir kısım suçlar yönünden MMHKM hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilerek, bu suçlar yönünden tahkik sistemi yerine izin sistemi getirilmiştir. Ayrıca sonradan kabul edilen, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Yasa ( 3. md ), 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Yasa ( 174 ve 179. md. ), 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası ( Değişik 13 ve 15. md ) ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasalar ( 2/7 ve 9. md. ) kapsamındaki suçların, C. Savcılarınca kovuşturulacağı esası kabul edilmiştir. Sıkıyönetim Yasasının kapsamına giren suçlar ise askeri mahkemelerde görülecektir. Böylelikle, MMHKM ile getirilen sistemin uygulama alanı daha da daraltılmıştır.

Öte yandan, tahkik sisteminden izin sistemine geçişin öncü uygulaması olarak görülen 15.5.1930 tarihli 1609 sayılı Bazı Cürümlerinden Dolayı Memurlar ve Şerikleri Hakkında Takip ve Muhakeme Usulüne Dair Yasanın 1. maddesi ile, irtikap, rüşvet, ihtilas, zimmet, gerek doğrudan doğruya ve gerek memuriyet vazifesini suiistimal ederek kaçakçılık, resmen vuku bulan müzayede ve münakaşalara ve alım satıma fesat karıştırma ve Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme veya bu suçlara iştirakten sanık olan memurlar hakkında Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerinin uygulanmaması kabul edilmişti. Ancak bu cürümlerden haberdar olan Cumhuriyet savcıları sanığın ifadesini almaksızın keyfiyeti Yasada belirtilen idari makama bildirir ve soruşturmaya devam ederek dava açabilmek için izin isterdi. Bu Yasa 4 Mayıs 1990 tarihinde yürürlüğe giren 3628 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılmıştır. 3626 sayılı Yasanın 19. maddesine göre, "Cumhuriyet savcısı 17. maddede sayılan suçların işlendiğini öğrendiğinde, sanıklar hakkında doğrudan doğruya ve bizzat soruşturmaya başlamakla beraber, durumu atamaya yetkili amirine veya Yasanın 8. maddesinde gösterilen mercilere "bildirecektir. Görüleceği üzere, 3628 sayılı Yasa ile birlikte, savcıya memurlar tarafından işlenen ve bu Yasada sınırlı olarak sayılan suçlar yönünden izin almadan sadece keyfiyeti ilgili idari makama bildirmek şartıyla iddianame ile dava açabilme yetkisi verilmiş, böylelikle bu suçlar yönünden "izin" sistemi terk edilerek "bildirim" sistemine geçilmiş, bunların dışında kalan suçlar bakımından tahkik sisteminin uygulanmasına devam edilmiştir.

Öte yandan, ülkemizde memur yargılamasına temel oluşturan hükümlerden biri de 1982 Anayasasının 129. maddesinin son fıkrasında yer almaktadır. Bu hükme göre; "Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır". Nitekim, tahkik sisteminden "izin" sistemine geçişin temel dayanaklarından birisini oluşturan bu Anayasal hüküm doğrultusunda sonradan 4483 sayılı Yasa çıkarılmıştır. 3.12.1999 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasa ile, memurlar ve kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılığı tarafından kovuşturma yapılabilmesi, "izin" şartına bağlanmıştır.

Görüldüğü üzere, gerek geçmişte yönetsel güvence sistemini temel alan çeşitli ülkelerdeki gelişimin gerekse ülkemizdeki gelişimin, memurların yargılanması konusunda özel kurallar konulmasından vazgeçilmesi ya da uygulama alanının daraltılması suretiyle, genel hükümlerin uygulanmasına doğru bir yöneliş gösterdiği anlaşılmaktadır.

Nitekim MMHKM'ın kaldırılması nedenleri 4483 sayılı Yasanın genel gerekçesinde; "...Adı geçen Kanun, getirdiği sistemdeki soruşturma aşamalarının çokluğu ve bu aşamalarda görev alanlarının yetersizliği sebebiyle soruşturmaların uzamasına ve sürüncemede kalmasına neden olmakta, bazen de bu süreçte zamanaşımının dolması nedeniyle suçun cezasız kalmasına yol açmaktadır.

Aynı Kanun, konu ve kapsam yönünden de sakıncalar taşımaktadır. Bu sakıncalar, görev sırasında işlenen, ancak görevle ilgisi bulunmayan suçların da bu Kanun kapsamında bulunması nedeniyle belirtilen suçlar hakkında adli mercilerce doğrudan soruşturma yapılmasına olanak verilmemesi, ayrıca Kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8.8.1941 tarih ve 1255 sayılı yorum kararı uyarınca Türk Ceza Kanununun memur saydığı kişilere de uygulanması başka bir deyişle, memuriyet statüsünde bulunmayan kişilere de teşmil edilmesi nedeniyle çok geniş bir personel grubunu sistemin içine dahil etmesi olarak özetlenebilir.

Belirtilen sakıncaları gidermek için bu Tasarı ile ceza kovuşturması açılmadan önce idare tarafından yapılacak ön incelemeye göre karar verilmesi esası getirilmiş, böylece soruşturmanın kurullar elinde sürüncemede kalması önlenmiş; ayrıca Tasarı kapsamındaki "memurlar ve diğer kamu görevlileri" kavramı açıklığa kavuşturulmak, görev sırasında işlenen, fakat görevle ilgisi bulunmayan suçlar kapsam dışı bırakılmak suretiyle sistemin uygulama alanının daraltılması öngörülmüştür..." denilerek açıklanmıştır.

4483 sayılı Yasanın amacı 1. maddesinde; "...memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemek" olarak tanımlanmıştır. Anılan madde gerekçesinde ise;"Bu amacın, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin sadece görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmesinin yetkili merciin izin vermesine bağlı bulunduğu ve bu izinle ilgili usulü düzenlemek olduğu"belirtilmiştir.

Yasanın kapsamını belirleyen 2. maddesinde de; "Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır" hükmüne yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, 4483 sayılı Yasanın kapsadığı suçlar, memurlar ve kamu görevlilerinin "görevleri sebebiyle işledikleri suçlarda sınırlandırılmıştır.

Ceza Yasamız ise yüklenilen kamu görevi nedeniyle sahip olunan "memurluk sıfatını" çeşitli yönlerden nazara almış ve bu sıfata hukuki sonuçlar bağlamıştır. Memurluk sıfatı her şeyden önce suç faili olabilme yönünden önemlidir. Nitekim bir kısım suçları ancak bu sıfatı taşıyan kişiler işleyebilir. Örneğin Devlet idaresine karşı cürümlerin bir çoğu bu tür suçlardır. Failin memur olması bazen de cezayı ağırlaştıran bir neden sayılmıştır. Örneğin; TCY.nın 174 ve 251. maddelerinde olduğu gibi ( Erem-Toroslu, Ankara 2000, 8. baskı, s. 149 ).

Öte yandan öğretide, memurlar tarafından işlenen suçların iki kısma ayrıldığı belirtilerek, bunlardan birinin gerçek memur suçları, diğerinin ise görünüşte memur suçları olduğu görüşü dile getirilmiş, gerçek memur suçlarında failin memurluk sıfatının suç tipinde kurucu unsur olduğu, görünüşte memur suçlarında ise esasen bu suça benzer suçun yasada düzenlendiği, ancak failin memurluk sıfatının bir bakımına bu suçun ağırlatıcı nedeni olduğu, örneğin gerçek memur suçlarından olan kamu hizmetlerine hile karıştırma suçunun ( md. 205 ) yalnız memur tarafından işlenebileceği, oysa fertlere karşı kötü muamelenin memurlar ya da herhangi biri tarafından gerçekleştirilebileceği ifade edilmiştir ( Prof. Dr. Ayhan Önder, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1994, 4. Baskı, s. 89 vd. ).

4483 sayılı Yasanın ana fikri ( ratio legis ), memurların soruşturması ile ilgili kuralların dünyada ve ülkemizde geçirdiği evrim, yasakoyucunun görev sırasında işlenen ancak görevle ilgisi bulunmayan suçları kapsamdan çıkarmak suretiyle memur soruşturmaları ile ilgili özel düzenlemenin kapsamını daraltmak istemesi gibi hususlar dikkate alındığında, Yasada geçen "görev sebebiyle işlenen suç" kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları, başka bir anlatımla sadece memurlar tarafından işlenebilen, failin memur olmasının suç tipinde kurucu unsur olarak öngörüldüğü suçları ifade ettiği sonucuna varılmaktadır.

Bu açıklamalardan sonra somut olayı incelediğimizde;

Disiplinsiz davranışları nedeniyle durumunu disiplin kuruluna bildirdiği öğrencisinin bir hafta sonra oturduğu lojmanın kapısına gelerek önce okul müdürünün kendisini çağırdığını söylemesi, ardından da babasının kendisiyle görüşmek istediğinden bahisle dışarı çağırması üzerine, bıçak çekip öğrencisi Mesut'a saldırarak bir süre kovaladığı iddiası ile hakkında kamu davası açılan sanığa yüklenen etkili eyleme kalkışma suçu görev sebebiyle işlenen suçlardan olmadığından, 4483 sayılı Yasa uyarınca son soruşturma açılması için idari mercilerden izin alınmasına gerek bulunmayıp, davanın genel hükümlere göre açılması gereklidir. Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, dosyanın esasının incelenmesi için Özel daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay İkinci Ceza Dairesinin 30.10.2003 gün ve 13989-13485 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA, esasa ilişkin inceleme yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 17.2.2004 günü oybirliği ile karar verildi.(CGK. T : 17.2.2004, E : 2004/2-10,K : 2004/40)


2-)*Kasten Yaralama
Kasten yaralama suçundan sanık L. hakkında açılan kamu davasının yargılaması sırasında, suçun görev sırasında işlenmesinden dolayı 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. ve 3. maddeleri gereğince izin alınması gerektiğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223/8. maddesi uyarınca yargılamanın durdurulmasına dair, Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 01.11.2006 tarihli ve 2006/650-920 sayılı kararına karşı Adalet Bakanı 25.12.2006 gün ve 061747 sayılı yazısı ile kanun yararına bozma isteminde bulunduğundan bu işe ait dava dosayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 30.01.2007 gün ve K.Y.B. 2007/2105 sayılı ihbarnamesiyle dairemize gönderilmekle incelendi.

Mezkur ihbarname ile; sanık olay tarihinde müdür yardımcısı olarak görev yaptığı sırada mağdura ait sınav kağıdını incelemesi sonucunda kağıtta başka bir öğrencinin isminin yazılı olması sebebiyle mağdura tokat atmak suretiyle kasten yaralama eylemini işlediğinden bahisle açılan kamu davasında, kamu görevlisi olan sanık hakkında görevi esnasında işlediği iddia edilen suçla ilgili 4483 Sayılı Kanunun 2. ve 3. maddelerine göre yetkililerden izin alınmadan dava açıldığı anlaşıldığından ve bu izin dava şartı olduğundan bahisle 5275 Sayılı Kanunun 223/8 maddesi uyarınca yargılamanın durdurulmasına karar verilmiş ise de;

4483 Sayılı Kanun 2. maddesindeki "Bu kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır" şeklindeki düzenleme karşısında kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçların bu kanun hükümleri gereğince dikkate alınabileceği gibi, sanığa isnat edilen kasten yaralama eyleminin anılan madde uyarınca değerlendirilemeyeceği ve görevi sebebiyle işlenen suçlar kapsamına alınamayacağı, bu nedenle sanık hakkındaki yargılamanın genel hükümler uyarınca yapılarak, hukuki durumunun tayin ve tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu ihbar olunduğu anlaşıldı.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Lisede müdür yardımcısı ve sağlık bilgisi dersi öğretmeni olarak görev yapan sanığın, kendi dersinden yapmış olduğu yazılı sınavında, sınav kağıdının ön yüzüne kendi ad ve soyadını, arka yüzüne ise başka birinin ad ve soyadını yazan mağdurun bu hareketinin okul yönetmeliğine göre suç teşkil etmesi durumunda öğretmenin kendisinin bizzat hatalı öğrenciyi cezalandırma gibi bir yetkisi ve görevi bulunmadığı, olayı tutanakla okul yönetimine ve disiplin kuruluna götürmesi gerektiği halde, bunu yapmayıp görev hududunu aşarak, görevi ile ilgili ve görevinden dolayı olmadığı halde mağdur öğrencisine karşı gerçekleştirdiği kasten yaralama eyleminden dolayı yargılanmasının 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine tabi olmayıp, yargılamanın genel hükümler uyarınca yapılarak hukuki durumunun tayin ve tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından;

SONUÇ : Adalet Bakanı'nın kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan ihbarnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nden verilip kesinleşen 01.11.2006 tarihli ve 2006/650-920 sayılı kararının 5271 sayılı CMK'nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca BOZULMASINA, bozma doğrultusunda müteakip işlemlerin mahallince yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na TEVDİİNE, 27.02.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi. (3.CD. T. 27.2.2007, E. 2007/1542, K. 2007/1744)

3-)*Kasten Adam Öldürmek
Kasten adam öldürmek suçundan sanık Ahmet'in TCY'nın 448, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca 15 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında TCY'nın 31 ve 33.maddelerinin uygulanmasına, suçta kullanılan tabanca, boş kovan ve şarjörün TCY'nın 36. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin Ankara 10.Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 14.3.2003 gün ve 551-68 sayılı hüküm sanık ve vekili ile katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1.Ceza Dairesince 09.02.2004 gün ve 3710-182 sayı ile;

"1- Köy muhtarı olan sanığın memuriyet görevi sırasında görevi sebebiyle suç işlediğinin anlaşılması karşısında; 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrası ve 3. maddesinin ( j ) bendi gereğince yetkili merciden yargılama şartı olan soruşturma izni alınmadan yargılamaya devamla hüküm kurulması,

2- Oluş ve kabule göre; ..." isabetsizliklerinden bozulmuştur,

Yargıtay C.Başsavcılığı, bozmanın 1 nolu bendinde belirtilen neden yönünden 01.03.2004 gün ve 80068 sayı ile; "Sanık köy muhtarı görev başında bulunduğu bir sırada kasten adam öldürmüştür. Öldürme nedeni, köyde biçilen tarlalarda balyaların kaldırılmasına kadar hayvan sokulmamasının ilan edilmesine karşın maktulün bu duyuruya uymaması olarak kabul edilmiş olup, oluşta bir anlaşmazlık yoktur.

Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin soruşturulmasını izne tabi kılan 4483 sayılı Yasanın uygulanabilmesi için kamu görevlisine yürürlükteki yasal hükümler çerçevesinde bir görev verilmiş olması, kamu görevlisinin de bu görevi ifa ederken bir suç işlemesi gerekir. Diğer bir ifade ile, görev sırasında işlenen ancak görevle ilgisi bulunmayan suçlar için bu Yasa hükümleri uygulanamaz.

Somut olayda, sanık görev sırasında suç işlemiş ise de, bu suç göreviyle ilgili değildir. 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunmasına Dair Yasa ile köy muhtarına herhangi bir şekilde şiddet kullanma yetkisi verilmemiştir. Dolayısıyla konulan bir yasağın önlenmesi bakımından köy muhtarının adam öldürme gibi bir görevinden söz edilemez. Bu nedenle bozma kararında yer alan, "köy muhtarı olan sanığın memuriyet görevi sırasında görevi sebebiyle suç işlediğinin anlaşılması karşısında; 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargı-lanması Hakkındaki Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrası ve 3. maddesinin ( j ) bendi gereğince yetkili merciden yargılama şartı olan soruşturma izni alınmadan yargılamaya devamla hüküm kurulması"şeklindeki bozma hükmüne katılmak olanağı yoktur." görüşü ile itiraz yasa yoluna başvurarak anılan bozma nedeninin ilamdan çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Sanığın kasten adam öldürme suçundan TCY'nın 448, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, köy muhtarı olan sanık hakkında soruşturma yapılabilmesi için idari merciden izin alınması gerekip gerekmediğine ilişkindir.

4483 sayılı Yasanın 2. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, memurlar ile diğer kamu görevlilerinin "görevleri sebebiyle işledikleri" suçlardan dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi için, anılan Yasanın 3.maddesinde belirtilen idari mercilerden izin alınması zorunludur. "Görev sebebiyle işlenen suçlar" ise, Ceza Genel Kurulumuzun 17.2.2004 gün ve 10-40 sayılı kararında ayrıntılı biçimde açıklandığı üzere, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçlar, başka bir anlatımla, sadece memurlar tarafından işlenebilen, failin memur olmasının suç tipinde kurucu unsur olarak öngörüldüğü suçlardır.

İnceleme konusu olayda,

Köy İhtiyar Heyeti kararıyla hayvan sokmanın ve otlatmanın yasaklandığı yerlerde hayvan otlattığı için önceden cezalandırılan Ali'yi yasak bölgede olay günü yeniden hayvan otlatırken görüp yanına giderek tartıştıktan sonra tabanca ile ateş edip öldürmekle suçlanan köy muhtarı sanığa yüklenen ve TCY'nın 448. maddesinde düzenlenmiş olan kasten adam öldürme suçu görev sebebiyle işlenen suçlardan olmadığından, bu suçtan soruşturma yapılabilmesi için idari merciden izin alınmasına gerek bulunmamaktadır. Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile, Özel Daire kararının ( 1 ) nolu bendinde belirtilen ve sanık hakkında soruşturma yapılabilmesi için 4483 sayılı Yasa uyarınca idari merciden izin alınması gerektiğine ilişkin bozma nedeninin ilamdan çıkarılmasına, dosyanın Yerel Mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay 1.Ceza Dairesinin 09.02.2004 gün ve 3710-182 sayılı kararının ( 1 ) nolu bendinde belirtilen bozma nedeninin ilamdan çıkarılmasına, dosyanın Yerel Mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 23.03.2004 günü oybirliği ile karar verildi. (CGK. T. : 23.3.2004, E. : 2004/1-53, K. : 2004/69)

3-)Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak, gereği görüşülüp düşünüldü:

Sanıkların 20 m2 lik orman alanında orman örtüsünü kaldırarak kazı yapmış olmalarına göre eylemlerinin tamamlandığının gözetilmeden TCK. 61. maddesinin tatbiki temyiz edenlerin sıfatı nedeniyle bozma sebebi yapılmamıştır. Yerinde görülmeyen itirazların reddine, ancak;

1- Sanık H.nin köy muhtarı; diğer sanıkların da temyiz dilekçelerinden ihtiyar heyeti azaları olduklarının anlaşılmasına; sanıklar hakkında köye su getirmek için orman alanında orman örtüsünü kaldırarak kazı yapmaları nedeniyle dava açılmış olmasına göre sanıkların suç tarihinde görevli olup olmadıklarının araştırılıp, görevli oldukları anlaşılması halinde eylemleri 442 sayılı Köy Kanununun 13.madde kapsamına giren ve muhtarın görevi cümlesinden bulunan işlerden olduğundan bu hususta köy karar defteri de incelenerek verilmiş bir karar olup olmadığı araştırılıp mesnet suçun bu görevin ifası sırasında işlendiği, cihetle 4483 sayılı kanun gereğince işlem yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Mahkemece resen tayini gereken ağaçlandırma gideri üzerinden faiz yürütülmeyeceğinin gözetilmemesi,

3- 10.2.2003 tarihinde yürürlüğe giren ve TCK.nun 30. maddesinde değişiklik yapan 4806 Sayılı Yasa'nın l.maddesi ile para cezalarında bin liranın küsurunun atılması öngörülüp bu değişikliğinde sanıklar lehine hüküm doğurması nedeni ile sanıklar hakkında tayin olunan hapis cezasının para cezasına çevrilmesinde uygulanan bir gün hapis cezası karşılığı ağır para cezasındaki bin liranın küsurunun atılması lüzumu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş sanıkların temsilcisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan şahsi hakları saklı kalmak kaydıyla hükmün bu sebeplerden dolayı isteme aykırı BOZULMASINA, 13.5.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.(3.CD. T : 13.5.2004, E : 2003/12042,K : 2004/5026)

4-)*Özel Güvenlik Görevlilerinin Bireylere Kötü Davranması *Yargılama Yöntemi

ÖZET: Özel güvenlik görevlisi olan sanıkların, yüklenen "bireylere kötü davranma" suçunu, A. Üniversitesindeki kamu görevlerini yaparken işlemeleri karşısında; haklarındaki davaların 2547 sayılı Yasanın 53/c ve 4483 sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca açılması gerekir.

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak; özel güvenlik görevlisi olan sanıkların, yüklenen bireylere kötü davranma suçunu, A... Üniversitesindeki kamu görevlerini yaparken işlemeleri karşısında, haklarındaki davaların 2547 sayılı Yüksek Öğretim Yasasının 53/c ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerin Yargılanması hakkında Yasanın 2. maddesi uyarınca açılması gerektiği gözetilmeden C. Savcılığına doğrudan açılan dava sürdürülerek hüküm kurulması,

Yasaya aykırı ve o yer C. Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle (HÜKÜMLERİN BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 11.6.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(4.CD. T: 11.6.2001, E: 2001/5380, K: 2001/6762)

5-)*Köye Gelen Yabancı Uyruklu Kişilerin Bildirilmesi Zorunluluğu *Yönetsel Görev *Durma Kararı
ÖZET:Köye gelen ve üç gün kalan yabancı uyruklu kişileri, kolluk güçlerine bildirmeyen köy muhtarı sanığın eylemi 442 sayılı Yasanın 36/6. maddesinde düzenlenen "yönetsel görevine" ilişkin olduğundan "durma karan" verilip 4483 sayılı Yasa hükümlerince soruşturma izni alınmak üzere dosyanın ilgili yönetsel makama gönderilmesi gerekir.
Görevi savsama suçundan sanık Emrulluh hakkında TCY. nın 230/1, 59, 72, 647 sayılı Yasanın 4-6. maddeleri uyarınca sanığın 1.641.666 lira ağır para cezasıyla hükümlülüğüne, cezasının ertelenmesine ilişkin (Kazım Karabekir Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 1999/4 Esas, 1999/16 Karar sayılı ve 6.5.1999 tarihli hükmün temyiz yoluyla incelenmesi sanık Emrullah tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan; Yargıtay C. Başsavcılığının 14.6.2000 tarihli bozma isteyen tebliğnamesiyle 29.6.2000 tarihinde daireye gönderilen dava dosyası, başvurunun nitelik ve kapsamına göre görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak; oluşa uygun kabule göre, köy muhtarı olan sanığın köye gelen ve üç gün kalan yabancı uyruklu kişileri kolluk güçlerine bildirmemekten ibaret eyleminin 442 sayılı Köy Kanununun 36/6. maddesinde düzenlenen idari görevine ilişkin bulunduğu gözetilerek durma kararı verilip, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında 4483 sayılı Yasa hükümlerince soruşturma izni alınmak üzere ilgili idari makama gönderilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş ve sanık Emrullah'ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden (HÜKMÜN BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas /hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24.10.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(4.CD. T:24.10.2000, E:2000/6519, K:2000/7011)

İzin Vermeye Yetkili Merciler
Madde 3 -
Soruşturma izni yetkisi;
a) İlçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında kaymakam,
b) İlde ve merkez ilçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında vali,
c) Bölge düzeyinde teşkilatlanan kurum ve kuruluşlarda görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında görev yaptıkları ilin valisi,
d) Başbakanlık ve bakanlıkların merkez ve bağlı veya ilgili kuruluşlarında görev yapan diğer memur ve kamu görevlileri hakkında o kuruluşun en üst idari amiri,
e) Bakanlar Kurulu kararıyla veya bakanlıkların merkez teşkilatında görevli olup ortak kararla atanan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili bakan, Başbakanlık merkez teşkilatının aynı durumdaki personeli hakkında Başbakan, e) (Değişik: 5232 - 17.7.2004 / m.1) Bakanlar Kurulu kararı ile veya Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez teşkilatında görevli olup, ortak kararla atanan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakan,
f) Türkiye Büyük Millet Meclisinde görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri ve yardımcıları hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
g) Cumhurbaşkanlığında görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri hakkında Cumhurbaşkanı,
h) Büyükşehir belediye başkanları, il ve ilçe belediye başkanları; büyükşehir, il ve ilçe belediye meclisi üyeleri ile il genel meclisi üyeleri hakkında İçişleri Bakanı,
i) İlçelerdeki belde belediye başkanları ve belde belediye meclisi üyeleri hakkında kaymakam, merkez ilçelerdeki belde belediye başkanları ve belde belediye meclisi üyeleri hakkında bulundukları ilin valisi,
j) Köy ve mahalle muhtarları ile bu Kanun kapsamına giren diğer memurlar ve kamu görevlileri hakkında ilçelerde kaymakam, merkez ilçede vali,
Yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat kullanılır.
Yetkili mercilerin saptanmasında, memur veya kamu görevlisinin suç tarihindeki görevi esas alınır.
Ast memur ile üst memurun aynı fiile iştiraki halinde izin, üst memurun bağlı olduğu merciden istenir.

1-)*Taksirle Yaralama *Görev Nedeniyle Suç

ÖZET : Sanığın belediyede fen işleri müdiresi olduğu ve taksirle yaralama suçunu görevi nedeniyle işlediği ileri sürüldüğüne göre hakkında 4483 sayılı Kanunun 3.maddesi uyarınca soruşturma izini alınmak üzere durma kararı verilmesi gerekir.

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanığın belediyede fen işleri müdiresi olduğu ve taksirle yaralama suçunu görevi nedeniyle işlediği ileri sürüldüğüne göre hakkında 4483 sayılı Kanunun 3.maddesi uyarınca soruşturma izini alınmak üzere durma kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA 19.10.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi. (9.CD. T. 19.10.2005, E. 2005/152,K. 2005/7741)

2-)*Adli Görevi İhmal Suçu
Adli görevi ihmal suçundan sanıklar hakkında açılan kamu davasının yargılaması sırasında 5271 sayılı CYY'nın 161/5, 2803 sayılı Yasa'nın 151/e ve Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 148. maddeleri uyarınca adli soruşturmanın 2802 sayılı Yasadaki yargılama usulüne tabi olduğu gerekçesiyle CYY'nın 223/8. maddesi uyarınca yargılamanın durmasına ilişkin A Asliye Ceza Mahkemesinin 15.03.2006 tarih ve 2004/66 esas ve 2006/30 karar sayılı karar aleyhine Adalet Bakanlığının 03.10.2006 gün ve 44846 sayılı Yasa yararına bozma isteğini içeren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.10.2006 gün ve 242077 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası daireye gönderilmekle incelendi ve gereği görüşüldü:

Tebliğnamede "Dosya kapsamına göre;mahkemece sanık Jandarma Uzman Çavuş hakkındaki yargılama usulünün genel hükümlere tabi olduğu, verilecek ayırma kararı ile kovuşturmaya devam olunup bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde her iki sanık hakkında da 5271 sayılı Kanun'un 223/8. maddesi uyarınca durma kararı verilmesinde isabet görülmemiştir" denilmektedir.

5271 sayılı CYY.nın 161/5.madde ve fıkrasında "Kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde yetkiyi kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kamu görevlileri ile Cumhuriyet Savcılarının sözlü ve yazılı istem ve emirlerini yapmakta yetkilerini kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk amir ve memurları hakkında Cumhuriyet Savcılarınca doğrudan doğruya soruşturma yapılır. Vali ve kaymakamlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri, en üst dereceli kolluk amirleri hakkında ise, hakimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulü uygulanır. "Hükmünü öngörmekte, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 86.maddesi ise "Hakim ve Savcıların suçlarına iştirak edenler aynı soruşturma ve kovuşturma mercilerine tabidirler." hükmünü içermektedir.

Sanık, bir Jandarma Uzman çavuştur ve A.ilçe Jandarma Komutanlığı nezdinde görev yapmakta olup, görevli olduğu tarihte en üst dereceli kolluk amir sıfatını taşımamaktadır. CYY.nın 161/5.maddesi, adli görevini kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlarda en üst dereceli kolluk amirleri hakkında hakimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulü uygulanması gerektiğini öngörmektedir, iştirak halinde işlenen bu suçlarda bağlantı nedeniyle davanın ayın yargı merciinde görülmesi olanaklı ise de, en üst dereceli kolluk amirleri dışındaki kamu görevlilerinin suçlarının 2802 sayılı Yasa hükümleri uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması olanağı bulunmamaktadır. 2802 sayılı Yasanın 86.maddesi, ancak Hakim ve Savcıların görev suçlarına iştirak eden kamu görevlilerinin aynı soruşturma ve kovuşturma mercilerine tabi olduğunu hükme bağlamaktadır.

SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Yasa yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, yapılan açıklamalar ışığında yerinde görüldüğünden, Arsin Asliye Ceza Mahkemesinin 15.03.2006 tarih ve 2004/66 esas ve 2006/30 karar sayılı Durma Kararının CYY'nın 309.maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamaya kaldığı yerden devam olunmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 20.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (4.CD. T:20.2.2007, E:2006/8658, K:2007/1751)

3-)Görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçundan sanık Selahattin hakkında Tekman Asliye Ceza Mahkemesince 24.9.2002 gün ve 129 sayı ile; suçun köy muhtarı olan sanığın görevinden doğduğundan bahisle CYUY'nın 253/4. maddesi uyarınca yargılamanın durdurulmasına, soruşturma izni verilmesi için dosyanın Tekman Kaymakamlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

Tekman Kaymakamlığı ise 8.10.2002 gün ve 128 sayılı yazısı ile; akrabalık belgesi düzenlemenin 442 sayılı Köy Kanununda köy muhtarının göreceği işler arasında sayılmaması nedeniyle 4483 sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca soruşturma izni verilmesine gerek bulunmadığını bildirmiştir.

Bu suretle olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğundan bahisle dosya; Yargıtay C.Başsavcılığının "dosyanın incelenmeksizin iadesini" isteyen tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Köy muhtarı olan sanığın düzenlenmiş olarak kendisine getirilen 3.9.2002 günlü veraset ilmuhaberini doğruluğunu araştırmadan imzaladığı iddiası ve görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan cezalandırılması istemi ile Tekman C.Başsavcılığı tarafından kamu davası açılması üzerine, Tekman Asliye Ceza Mahkemesince 24.9.2002 gün ve 129 sayı ile; "suçun köy muhtarı sanığın görevinden doğduğundan bahisle CYUY'nın 253/4. maddesi uyarınca yargılamanın durdurulmasına, soruşturma izni verilmesi için dosyanın Tekman Kaymakamlığına gönderilmesine" karar verilmiştir.

Dosyanın gönderildiği Tekman Kaymakamlığı ise 8.10.2002 gün ve 128 sayılı yazısı ile;akrabalık belgesi düzenlemenin 442 sayılı Köy Kanununda köy muhtarının göreceği işler arasında sayılmaması nedeniyle 4483 sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca soruşturma izni verilmesine gerek bulunmadığını bildirmiştir.

2.12.1999 tarihinde kabul edilip, 4.12.1999 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4483 sayılı Yasanın 18. maddesi ile Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunu Muvakkat yürürlükten kaldırılmış, "izin" sistemine geçilmiştir.

4483 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinde "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce MMHKM. hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler, MMHKM. hükümlerine göre sonuçlandırılır" düzenlemesi yer almakta ise de, somut olayda suçun 3.9.2002 tarihinde işlendiği ileri sürülmüş olup, 04.12.1999 tarihinde yürürlükten kaldırılmış olan MMHKM. hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmamaktadır.

4483 sayılı Yasanın 3. maddesinin (a) bendinde, ilçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, görevleri sebebiyle işledikleri suçlarda kaymakam tarafından izin verileceği, 9. maddesinde ise, kaymakam tarafından "soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine" ilişkin karara karşı yargı çevresindeki Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebileceği öngörülmüş, Ceza Genel Kuruluna her hangi bir görev ve yetki verilmemiştir. Ceza Genel Kurulunun görevi 1684 sayılı Yasanın 1 nci maddesinden doğduğundan ve kaymakamlık yargı yetkisini haiz bir merci olmadığından, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken bir görev çekişmesinden söz etmeye olanak bulunmamaktadır.

Bu itibarla, 1684 sayılı Yasa uyarınca Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken bir uyuşmazlık bulunmadığından, dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine karar verilmelidir.
SONUÇ:Açıklanan nedenlerle, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken bir uyuşmazlık bulunmadığından, dosyanın incelenmeksizin mahalline İADESİNE, 4.2.2003 günü oybirliği ile karar verildi.(CGK. T. : 4.2.2003, E. : 2003/11,K. : 2003/4)

4-)*Görevli Muhtarın Tedbirsizlikle *Ölüme Neden Olması
ÖZET: Sanık Muhtarın, olay yerine görevle gitmesi tartışmanın görevin yerine getirilmesi nedeniyle çıkması nedeniyle 4483 sayılı Yasanın 3/7.maddesi uyarınca gerekli işlem yapılmaksızın açılan davaya devamla hüküm kurulması yasaya aykırıdır.

Tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesi Vekil'in ölümüne sebebiyet vermekten ve izinsiz silah taşımaktan sanık Kurban'ın yapılan yargılaması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (Kars Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 13.2.2001 gün ve 105/44 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi C.Savcısı ve müdahiller tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi. Sanık muhtarın, olay yerine görevle gitmesi ve olaya etken tartışmanın görevin ifası nedeniyle çıkması karşısında sanık hakkında 4483 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun"nun 3/7. maddesi uyarınca gerekli işlem yapılmaksızın açılan davaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, Usule aykırı ve C.Savcısı ve müdahiller vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi CMUK'nun 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 4.2.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.(1.CD. T: 4.2.2002, E: 2001/3212, K: 2002/322)

5-)ÖZET: Kadostro müdürü olan sanığın görevi nedeniyle işlediği suçtan dolayı kamu davası açılmadan önce 4483 sayılı kanun hükümlerine göre izin alınması zorunludur.

2821 sayılı Sendikalar Kanununa muhalefetten sanık O.Ö.'nün yapılan yargılaması sonunda; Mahkumiyetine dair DİVRİĞİ Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 26.9.2001 gün ve 2001/53 esas, 2001/91 karar sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
Kadastro müdürü olarak görev yapan sanığın geçici işçi bildirim listesini ilgili kuruma yasal süresinde vermemekten ibaret olan eyleminde suçun görev sebebiyle ve görev sırasında işlenmesine göre sanık hakkında 4483 sayılı yasa hükümleri uyarınca gerekli izin alınmadan kamu davası açılıp yargılama yapılarak hüküm tesisi, Kanuna aykırı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepden dolayı istem gibi (BOZULMASINA) 28.1.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.(9.CD. T: 28.01.2002,E: 2002/24,K: 2002/115)

6-)2821 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık Mehmet G. hakkında açılan kamu davasının TCY.nın 119. maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına ilişkin Altınözü Sulh Ceza Mahkemesince verilen 15.12.2000 gün ve 123/144 sayılı hüküm, Üst C.Savcısı tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 16.4.2001 gün ve 1054/1268 sayı ile;"Belediye Başkanı olan sanığın görevi nedeniyle işlediği iddia edilen suçla ilgili olarak 1580 sayılı Yasanın 102. maddesi aracılığı ile 4483 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yerel Mahkeme ise 29.6.2001 gün ve 62/79 sayı ile;

"Ön ödeme kurumunun yargılamaya ve ceza hukukuna ilişkin yönleri vardır. Ön ödemenin amacı dava sayısını azaltmaktır. Bunu sağlamak için ön ödemeye bağlı bir olayda sanığa bildirim yapılması ve cezanın ödenmesi halinde kamu davasının açılamayacağının bildirilmesi yada kamu davası açılmış ise ön ödemenin yerine getirilmesi halinde kamu davasının ortadan kaldırılacağı TCY.nın 119. maddesinin sistemini oluşturur. Bu anlamıyla ön ödeme sistemi işleyişi ve sonuçları itibariyle genel olarak hem sanık yararına hem de yargılamanın süratle tamamlanmasını sağlaması nedeniyle uygulama alanı bulmaktadır.

Bu anlamıyla ön ödeme kurumu kendine özgü bir nitelikte olup aslında bir ceza yargılaması kurumudur.Yasa koyucu ceza siyasetine göre belirlediği hafif yaptırımlı suçlarda ceza yargılamasının amacı olan "maddi gerçeğe ulaşma" ilkesinden uzaklaşarak yasal gereklerini yerine getirdiği taktirde suçun failine, sanık statüsünde yargılanmama imkanı vermekte ve böylelikle uzlaşma sağlandığında "takipsizlik" veya "ortadan kaldırma" kararıyla konu yargılama gündeminden çıkarılmaktadır. Bir eylemin suç olup olmadığını ve failin bu suçu işleyip işlemediğini belgeleyen karar mahkumiyet kararıdır. Ortadan kaldırma kararları mahkumiyet kararları olmayıp yukarıda belirtilen özelliği nedeniyle kendine özgü olup tam olarak sanık lehine veya sanık aleyhine olduğu söylenemez.

Diğer yandan suç hukuku kurumu niteliği ön plana alındığında ön ödeme, suç işlemesiyle ortaya çıkan sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Düşme nedenlerinin bir özelliği bunların hakim tarafından diğer nedenlerden önce nazara alınmasıdır. Bir düşme nedeni bulunduğunda hakim başka hiçbir hususu araştırmaksızın olayın sanıklarına bu düşme nedeninin uygulanmasına yasal açıdan olanak bulunup bulunmadığını araştırır, uygulanabileceği sonucuna ulaştığında ise davanın ortadan kaldırılmasına karar verilir.

Dava konusu olayda müfettiş raporlarına dayalı olarak hazırlık soruşturması yapılarak sanık hakkında kamu davası açılmışsa da, sanığın mahkemece savunması alınmadan kamu davası konusu suçun ön ödemelik suçlardan olduğu görülerek sanığa usulüne uygun ön ödeme önerisinde bulunulmuş, sanık da süresinde ön ödeme önerisini yerine getirmiştir. Sanık ön ödeme önerisine uyduğundan mahkemece başka bir konunun araştırılmasına gerek bulunmaksızın kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.

Sanık Belediye Başkanı olmasına rağmen ön ödeme önerisine uyarak, hakkında açılan kamu davasının ortadan kaldırılmasını sağlayarak yararına hareket etmiştir. Sanığın Belediye Başkanı olmasına rağmen, yararına olan yasal durumu seçmesi ve ön ödeme koşulunu usulüne uygun olarak gerçekleştirerek hakkındaki kamu davasından kurtulması, dava konusu açısından açıkça sanık yararına bir durum oluşturmaktadır. Memur ya da kamu görevlisi olmayan sanıkların kendiliklerinden, yararlarına olduğunu düşündükleri ön ödeme önerisini kabul edip yerine getirerek kamu davasının ortadan kaldırılmasını sağlamaları mümkün iken kamu görevlisi olan Belediye Başkanı sanığın kendi yararına olan ön ödeme imkanından doğrudan yararlanamaması "yasalar önünde eşitlik" ilkesine aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Ayrıca ön ödeme kurumunun basit suçların yargılamasını usul ekonomisine uygun sonuçlandırması gözönünde bulundurularak, yargılamanın hızla sonuçlandırılması sonucunu doğuracağı, oysa sanık Belediye Başkanının birçok farklı usullerle yeniden soruşturma ve yargılama konusu olacağı ortadadır.

Bu nedenlerle sanığın Belediye Başkanı olsa da göreviyle ilgili ön ödemeye bağlı bir suç işlediği takdirde, bu durumun özel soruşturma ve yargılama usullerinden ayrık tutularak, sanığın ön ödeme önerisini kabul edip usulüne uygun bir biçimde yerine getirmesi halinde, sanık yararının olduğu düşünülerek davanın ortadan kaldırılmasına karar verilebilecektir. Sanığın ön ödemeye uymaması halinde ise yargılama koşulu gerçekleşecek ve sanık hakkında 1580 sayılı Yasanın 102. maddesi aracılığıyla 4483 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması yoluna gidilecektir." gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de Üst C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 6.12.2001 gün ve 144015 sayılı tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR :
Suç tarihinde Altınözü ilçesi Belediye Başkanı olan sanık hakkında 47 işçinin işe girişini, 1 işçinin de işten çıkışını yasal süre içinde, ilgili kuruma bildirmemek suretiyle 2821 sayılı Yasanın 62 ve 59/1. maddelerine aykırı davrandığı iddiasıyla kamu davası açılmış, ön ödemeye tabi olan bu suçta Yerel Mahkemece sanığa ön ödeme önerisi tebliğ edilmiş, sanığın ön ödeme önerisinde belirtilen para cezasını ve yargılama giderlerini süresinde saymanlığa ödeyerek, vezne alındısını ibraz etmesi üzerine, hakkındaki kamu davasının önödeme nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.

1580 sayılı Belediye Yasasının 102 inci maddesinde, belediye başkanları ile belediye memurlarının görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri cürümlerden dolayı Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun hükümlerine tabi olacakları belirtilmiş, 2.12.1999 tarihinde kabul edilip 4.12.1999 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4483 sayılı Yasanın 18. maddesi ile Memurin Muhakematı Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmış, yasanın 16. maddesinde ise "Kanunlarda Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın uygulanacağı belirtilen hallerde bu Kanun hükümleri uygulanır."düzenlemesine yer verilmiştir.

4483 sayılı Yasanın 1.maddesinde, yasanın amacının memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulün düzenlenmesi olduğu belirtilmiş, 3 üncü maddesinde izin vermeye yetkili merciler 9 uncu maddesinde ise izin verilmesi veya verilmemesi halinde ilgililer hakkında başvurulacak yasa yolları düzenlenmiştir.

İzin, iddia makamının sorması üzerine yasalarca yetkili kılınan bir başka makamın, belirli ve somut bir olayda kovuşturma yapılmasında kamu kararı gördüğünü belirtmesi, belli suçlar bakımından yasanın koyduğu kovuşturma veya yargılama engelinin kaldırılmasıdır.

Kovuşturmanın kamusallığı ilkesini sınırlayan ve ceza davasının açılmasındaki zorunluluk prensibini yumuşatan bir önlem olan izin doktrinde aktif ve pasif olarak ikiye ayrılmakta; Kunter-Yenisey "Yargılama koşulu olan izin, sadece pasif izindir, yani belli suçlardan dolayı ceza davası açılıp yürütülmesinde kamu yararının bulunup bulunmadığı konusunda yasakoyucunun duyduğu tereddüdü yenmek üzere yetkili kılınan makamın kamu yararı gördüğünü belirtmesidir" ( Ceza Muhakemesi Hukuku 11. Bası, sh.84,85 )

Yargılama koşullarından biri olan izin; diğer yargılama koşulları gibi, gerçekleşmesi bakımından yargılama için bir koşul, gerçekleşmemesi bakımından ise bir engeldir. İznin olumlu etkisi yargılamaya olanak vermesi olumsuz etkisi ise gerçekleşmemesi halinde yargılamaya engel olmasıdır.

Anayasamızın 129/son maddesinde; "Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı ceza kovuşturması, kanunla belirtilen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağılıdır." hükmü ile izin sistemine yer verilmiş; 4483 sayılı Yasa ile de; memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunu Muvakkat döneminde geçerli bulunan "idari kurul" sistemi kaldırılarak, "izin sistemi"ne geçilmiş, bu şekilde; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma yapılması yetkili makamın iznine bağlı kılınmış, Yasanın 3. maddesinde soruşturma izni vermeye yetkili, 12. maddesinde hazırlık soruşturmasını yapacak merciler, 13. maddesinde ise yetkili ve görevli mahkemeler belirtilmiştir.

4483 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinde; bu Yasanın yürürlüğe girmesinden önce MMHKM hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemlerin, adı geçen yasa hükümlerine göre sonuçlandırılacağı belirtilmiş ise de, somut olayda 4.12.1999 tarihinde önce sanık hakkında başlatılmış herhangi bir işlem bulunmadığından, MMHKM hükümlerinin de uygulanması olanağı bulunmamaktadır.

Sanık ilçe belediye başkanının 9.10.1998 tarihinde işlediği, işe alınan ve işten çıkarılan işçileri yasal süreci içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğüne bildirmeme suçu görev nedeniyle işlenmiş olup, sanık hakkında 1580 sayılı Yasanın 102 ve 4483 sayılı Yasanın 16 ve 1. maddeleri uyarınca anılan yasa hükümlerine göre işlem yapılmalıdır.

4483 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin ( ( h ) bendinde "İlçe belediye başkanları" hakkında soruşturma izni yetkisinin "İçişleri Bakanına" ait olduğu, 12 inci maddesinin ( b ) bendinde ise hazırlık soruşturmasının il Cumhuriyet Başsavcısı veya vekili tarafından yapılacağı, 13. maddesinde ise il Ağır Ceza Mahkemesinin yetkili ve görevli mahkeme olduğu belirtilmiş olup, sanık hakkında izin verilmediği taktirde koşul gerçekleşmediğinden yargılama yapılamayacak, koşul gerçekleştiğinde ise, hazırlık soruşturması yapacak merciler ile sanığın yargılanacağı yetkili ve görevli mahkeme değişecektir.

Bu nedenle sanık hakkında yetkili merciinden izin istenerek sonucuna göre işlem yapılması gerektiği halde, bu hususlar dikkate alınmadan sanık hakkındaki kamu davasının önödeme ile ortadan kaldırılması isabetsizdir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, tebliğnamedeki isteme uygun olarak 5.2.2002 günü oybirliğiyle karar verildi.(CGK., T: 5.2.2002, E: 2001/9-338, K: 2002/157)


Olayın Yetkili Mercie İletilmesi, İşleme Konulmayacak İhbar Ve Şikâyetler
Madde 4 -
Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu Kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni isterler.

Diğer makam ve memurlarla kamu görevlileri de, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlendiğini ihbar, şikayet, bilgi, belge veya bulgulara dayanarak öğrendiklerinde durumu izin vermeye yetkili mercie iletirler.

Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikayetlerde kişi ve/veya olay belirtilmesi zorunludur. (Değişik 3. fıkra: 5232 - 17.7.2004 / m.2) Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikayetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikayet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgah adresinin bulunması zorunludur.

Yukarıdaki fıkraya aykırı bulunan ihbar ve şikayetler, Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikayette bulunana bildirilir. (Değişik 4. fıkra: 5232 - 17.7.2004 / m.2) Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikayetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikayette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgah adresinin doğruluğu şartı aranmaz. Başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya şikayetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmak zorundadır.

1-)*Dilekçenin İşleme Konmaması
Müşteki Uzunköprü Adalet Dairesinde görev yaptığı süre içerisinde münhal ve yetersiz kadrolara atama ve görevlendirme yapmayarak zorlama ve baskı ile işlerin yürütülmesine ve çalışanların ailevi sağlık problemleri yaşamasına sebebiyet veren sorumlular hakkında işlem yapılmasına ilişkin şikayeti üzerine yürütülen soruşturma evresi sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 23.5.2005 tarihli ve 2005/54692-30711 sayılı işleme konulmama kararına itirazın reddine dair, mercii Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca verilen 11.4.2006 tarihli ve 2006/587 değişik iş. 2006/760 müteferrik sayılı karar aleyhine Adalet Bakanlığınca verilen 13.9.2006 gün ve 041292 sayılı kanun yararına bozma isteğini içeren Yargıtay C.Başsavcılığının 11.10.2006 gün ve 220112 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi ve gereği görüşüldü:

Tebliğnamede "Dosya kapsamına göre, müşteki şikayeti üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca evrak üzerinde yapılan inceleme neticesi, iddia konusu görevlendirmelerin idari yargı nezdinde çözümlenebilecek sorunlardan ibaret olduğu, işlemlerin yürütülmesinin zorlama ve baskı ile istendiği konusunun ise somut bir delile dayanmadığı gerekçesi ile 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 4/son maddesi uyarınca verilen dilekçenin işleme konulmamasına dair karara itirazın mercii Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca reddine karar verilmiş ise de, ortada soruşturulması gereken bir hazırlık soruşturması bulunmadığı cihetle, dilekçenin işleme konulmamasına ilişkin kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 172-173. maddeleri kapsamında itiraza konu bir karar niteliği taşımayacağından, itiraz merciince inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği düşünülmeden, hazırlık tahkikatı sonucu kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği yolundaki kabul ile itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir" denilmektedir.

SONUÇ : Yakınanın iddiaları üzerine 4483 sayılı Yasanın 4/son. maddesi uyarınca verilen işleme koymama kararının idari yargı mercilerince itiraz incelemesine tabi tutulabileceği, bir ceza soruşturması ve kovuşturmasızlık kararı niteliği taşımadığı anlaşıldığından Sincan Ağır Ceza Mahkemesinin 10.4.2006 tarih ve 2006/760 müteferrik sayılı red kararının 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca Kanun Yararına Bozulmasına, dosyanın Ankara Cumhuriyet Savcılığına iadesine, yakınanın karara karşı idari makamlara başvurmakta serbestiyetine, 23.01.2007 günü oybirliğiyle karar verildi.(4.CD., T. 23.1.2007, E. 2006/8381,K. 2007/487)

2-)*Görevde Yetkiyi Kötüye Kullanma Suçu*Soruşturma İzni

Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan haklarında soruşturma açılması istenilen şüpheliler Hüseyin Demirel ve Mehmet Beşir Aksakal'a ilişkin olarak yapılan soruşturma sonucunda Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21.4.2005 tarihli ve 2005/7344 hazırlık, 2005/35501 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin merci Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 7.6.2005 tarihli ve 2005/ 674 Müt. sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteğini içeren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.11.2005 gün ve 2005/187257 sayılı tebliğnamesiyle birlikte dosya Daireye gönderilmekle incelendi ve gereği görüşüldü:

Kanun yararına bozma isteyen tebliğname de özetle; "Belediye fen işleri müdür yardımcıları olarak görev yapan sanıklarla ilgili şikayet üzerine 4483 sayılı Kanun gereğince yapıla ön inceleme sonucu Üsküdar Kaymakamlığınca soruşturma izni verilmemesine dayanılarak verilen 16.2.2005 gün ve 2004/19604 hazırlık, 2005/1380 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan sonra bu karara dayanak yapılan Üsküdar Kaymakamlığının 28.12.2004 gün ve 2004/57 sayılı soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararının İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 16.3.2005 gün ve 200/89/116 sayılı kararı ile bozulduğu anlaşıldığından, sanıklarla ilgili kovuşturmaya devam olunması gerekirken, aynı suçtan daha önce takipsizlik kararı verildiği gerekçesiyle verilen takipsizlik kararına yapılan itirazın bu yönden kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir."denilmektedir.

4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasanın 4. maddesi uyarınca Cumhuriyet Savcıları, bu kanun kapsamındaki suçlarla ilgili olarak bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ilgili merciden soruşturma izni isterler. Bu iznin doğrudan veya itiraz sonucunda verilmesi durumunda aynı yasanın 11. maddesi uyarınca ceza soruşturması yürütülerek sonuçlandırılır. 4483 sayılı Yasa, kapsamı içerisindeki görevliler ve suçlar bakımından ceza soruşturması açılabilmesini 'izin koşuluna' bağlamıştır.

Başka bir anlatımla 4483 sayılı yasa uyarınca gerekli soruşturma izninin alınamaması halinde ceza soruşturması başlamadığı için, suç işlendiği yolunda yapılmış olan ihbar veya şikayetler hakkında "inceleme/işlem yapılmasına yer olmadığı" kararı verilebilir ise de "kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" karar verilemeyecektir.

SONUÇ :İncelenen dosyada, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma izni verilmeden önce yasaya aykırı biçimde verilen 16.2.2005 tarihli kovuşturmaya yer olmadığı kararı hukuken bir değer taşımıyor ise de, sonradan soruşturma izni verilmemesi kararının Bölge İdare Mahkemesinin 16.3.2005 tarihli ve 2005/ 89-116 sayılı kararı ile kaldırılarak iznin verilmesi üzerine Üsküdar C. Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda verilen 21.4.2005 tarihli kovuşturmaya yer olmadığı kararında "suçun işlendiğine dair delil bulunmadığı" gerekçesine de dayanılmış bulunması ve bu karara karşı yapılan itirazı 5271 sayılı CYY.nın 173. maddesi kapsamında inceleyen merciin, soruşturmada elde edilen delillere göre itirazı reddetmesi karşısında, merciin ret kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan, Adalet Bakanlığının isteğine uygun olarak düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesindeki düşünce dosya içeriğine uygun görülmediğinden, KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 28.06.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ( 4.CD. T. 28.6.2006, E. 2005/12896, K. 2006/13134)

3-)*Görevde yetkiyi kötüye kullanma * Soruşturma İzni Alınamaması

Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan hakkında soruşturma açılması istenilen A.'ye ilişkin olarak K. Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 29.3.2005 tarih ve 2005/178 - 2005/35 sayılı takipsizlik kararına yapılan itirazın reddine dair M. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca verilen 15.4.2005 tarihli ve 2005/115-115 Müt. sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteğini içeren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 1.9.2005 gün ve 2005/151933 sayılı tebliğnamesiyle birlikte dosya Daireye gönderilmekte incelendi ve gereği görüşüldü:

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede özetle; "Köy muhtarı olan A. hakkında yakınanın dilekçesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2004/503 sayılı hazırlık soruşturması yapılarak 17.12.2004 tarih ve 2004/503 215 sayılı kararla kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, yakınanın ayrıca D. Kaymakamlığı'na verdiği dilekçeye ilişkin olarak soruşturma izni verilmemesi kararına yaptığı itiraz üzerine D. Bölge İdare Mahkemesinin 21.2.2005 gün ve 2005/9-29 sayılı kararı ile Kaymakamlıkça verilen kararın kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmakla, D. Cumhuriyet Başsavcılığı'nca verilen 17.12.2004 tarihli önceki takipsizlik kararının usulünce yapılmış bir soruşturma sonucu verilmemiş olması nedeniyle geçerliğinin bulunmadığı, dolayısıyla D. Bölge İdare Mahkemesince verilen karar üzerine Cumhuriyet Savcılığınca usulüne uygun yeni bir soruşturma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekildeki gerekçeyle reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir" denilmektedir.

Bir suçun işlendiği hususunda kendisine ihbar veya şikayette bulunulan ya da diğer yollarla bu yönde bilgi alan Cumhuriyet Savcısının "soruşturma" görevi 1412 sayılı CMUK.nun 153, 5271 sayılı CMK.nın 160. maddeleri uyarınca başlamaktadır. Bu şekilde başlayan ceza soruşturması sonucunda Cumhuriyet Savcısınca, aynı yasaların 163,164. ve 170,171, 172. maddeleri uyarınca kamu davasının açılmasına ya da kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmelidir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının birtakım hüküm ve sonuçları bulunmaktadır. Bu karara karşı ilgililerin itiraz hakları bulunduğu gibi, 5271 sayılı CMK.nın 173/6. maddesi uyarınca itirazın merci tarafından reddi halinde kamu davasının açılması yeni delil bulunması ve merciin karar vermesi koşuluna bağlı tutulmuştur.

Buna karşın, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasa kapsamı içerisindeki görevliler ve suçlar bakımından ceza soruşturması açılabilmesi "izin koşuluna" bağlanmıştır. 4483 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca Cumhuriyet Savcıları, bu kanun kapsamındaki suçlarla ilgili olarak bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ilgili merciden soruşturma izni isterler. Bu iznin doğrudan veya itiraz sonucunda verilmesi durumunda aynı kanunun 11. maddesi uyarınca ceza soruşturması yürütülerek sonuçlandırılır. Başka bir anlatımla 4483 sayılı yasa hükümleri uyarınca gerekli soruşturma izninin alınamaması halinde ceza soruşturması "başlamadığı" için, suç işlendiği yolunda yapılmış olan ihbar veya şikayetler hakkında "işlem yapılmasına yer olmadığı" kararı verilebilecek ise de, CMK'nın 172. maddesinde belirtildiği anlamda "kovuşturmaya yer olmadığı kararı" verilemeyecektir.

SONUÇ : İncelenen dosyada yakınanın doğrudan D. Cumhuriyet Savcılığına verdiği dilekçe üzerine Kaymakamlıktan soruşturma izni istenilmesi gerekirken, yasal usule uygun olarak başlatılmayan soruşturma hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair verilmiş bulunan 17.12.2004 tarihli kararın hukuken geçerli bulunmadığının anlaşılması ve aynı konuda Kaymakamlığın soruşturma izni verilmemesi kararının D. Bölge İdare Mahkemesince kaldırılmış olması karşısında, idare mahkemesi kararıyla verilmiş bulunan soruşturma izni uyarınca ceza soruşturması açılarak sonucuna göre işlem yapmak gerekirken, hukuka aykırı gerekçelerle önceki 17.12.2004 tarihli kararı gerekçe göstermek suretiyle verilen 29.3.2005 gün ve 2005/178-35 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararına yakınanın yaptığı itirazın mercii tarafından kabul edilmesi yerine reddine karar verilmesi hukuka aykırı bulunduğundan, 5271 sayılı CYY'nın 309. maddesi uyarınca M. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca verilen 15.4.2005 tarihli ve 2005/115-115 Müt. sayılı kararın BOZULMASINA, müteakip işlemlerin M. Ağır Ceza Mahkemesi'nce yerine getirilmesine, 10.05.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(4.CD. T: 10.5.2006, E: 2005/9424, K: 2006/10703)

Ön İnceleme
Madde 5 -
İzin vermeye yetkili merci, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlendiğini bizzat veya yukarıdaki maddede yazılı şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır.

(Ek fıkra: 5232 - 17.7.2004 / m.3) Cumhuriyet başsavcılıkları ile izin vermeye yetkili merciler ihbar ve şikayetler konusunda daha önce sonuçlandırılmış bir ön inceleme olması halinde müracaatı işleme koymazlar. Ancak ihbar veya şikayet eden kişilerin konu ile ilgili olarak daha önceki ön incelemenin neticesini etkileyecek yeni belge sunması halinde müracaatı işleme koyabilirler.

Ön inceleme, izin vermeye yetkili merci tarafından bizzat yapılabileceği gibi, görevlendireceği bir veya birkaç denetim elemanı veya hakkında inceleme yapılanın üstü konumundaki memur ve kamu görevlilerinden biri veya birkaçı eliyle de yaptırılabilir. İnceleme yapacakların, izin vermeye yetkili merciin bulunduğu kamu kurum veya kuruluşunun içerisinden belirlenmesi esastır. İşin özelliğine göre bu merci, anılan incelemenin başka bir kamu kurum veya kuruluşunun elemanlarıyla yaptırılmasını da ilgili kuruluştan isteyebilir. Bu isteğin yerine getirilmesi, ilgili kuruluşun takdirine bağlıdır.

Yargı mensupları ile yargı kuruluşlarında çalışanlar ve askerler, başka mercilerin ön incelemelerinde görevlendirilemez.

Ön inceleme ile görevlendirilen kişiler birden fazla ise içlerinden biri başkan olarak belirlenir.
***
Ön İnceleme Yapanların Yetkisi Ve Rapor

Madde 6 -
Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme birden çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle ayrı ayrı belirtilir.

Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi zorunludur.
***
Süre
Madde 7 -
Yetkili merci, soruşturma izni konusundaki kararını suçun 5 inci maddenin birinci fıkrasına göre öğrenilmesinden itibaren ön inceleme dahil en geç otuz gün içinde verir. Bu süre, zorunlu hallerde onbeş günü geçmemek üzere bir defa uzatılabilir.

Yetkili merci, herhalde yukarıdaki fıkrada belirtilen süreler içinde memur veya diğer kamu görevlisi hakkında soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi konusunda karar vermek zorundadır.
***
Soruşturma İzninin Kapsamı
Madde 8 -
Soruşturma izni, şikayet, ihbar veya iddia konusu olaylar ile bunlara bağlı olarak ileride soruşturma sırasında ortaya çıkabilecek konuları kapsar.

Soruşturma sırasında izin verilen olay ve konudan tamamen ayrı veya farklı bir suç olarak nitelendirilebilecek bir fiil ortaya çıktığında, yeniden izin alınması zorunludur.

Suçun hukuki niteliğinin değişmesi, yeniden izin alınmasını gerektirmez.
***

İtiraz
Madde 9 -
Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirir.

Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.

İtiraza, 3 üncü maddenin (e), (f), g (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentlerinde sayılanlar için Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar.

İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç üç ay içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir.

1-)*Görevliye Sövme *Cebir Şiddet Zorlamanın Varlığı

ÖZET: l- 4483 sayılı Yasanın 9. maddesi uyarınca İl Yönetim Kurulu Müdürlüğünün "Soruşturma izni verilmesine ilişkin" kararının sanığı tebliğ edilip edilmediği, tebliğ edilmişse itiraz hakkını kullanıp kullanmadığı araştırılıp sonucuna göre hukuki durum belirlenmeden hüküm kurulması; 2- Kabule göre: yakınanı "söverek tehdit etme" nedeniyle verilen cezanın TCY.nun 269. maddesi uyarınca artırılmaması yasaya aykırıdır.

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanını oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- 4483 sayılı Yasanın 9. maddesi uyarınca; Çanakkale İl İdare Kurulu Müdürlüğünün 18.4.2000 tarih ve 11 karar numaralı soruşturma izni verilmesine ilişkin kararın sanığa tebliğ edilip edilmediği, tebliğ edilmişse itiraz hakkının kullanılıp kullanılmadığı araştırılıp, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden hüküm kurulması,

2- Kabule göre;
a- Sanığın yakınan Enver'e söverek tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında; sanığa verilen cezanın TCY.nın 269. maddesi uyarınca arttırılması gerektiğinin gözetilmemesi,

b- Sanığa verilen ağır para cezası TCY.nın 59. maddesi uyarınca indirilirken 101.400.000 TL yerine 101.408.000 TL olarak fazla ceza belirlenmesi,

Yasaya aykırı ve sanık Mehmet Faruk'un temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden (HÜKMÜN BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, yeniden hüküm kurulurken CYUY.nın 326/son.maddesinin gözetilmesine, 1.5.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(4.CD. T: 1.5.2002,E: 2002/5647, K: 2002/7592)

2-)*Görevi Savsama *Soruşturma İzni Kararının Tebliği *Yasa Yolu *Görevli Mahkeme

ÖZET: 1-a) Soruşturma izni verilmesine ilişkin kararın sanığa bildirilip yasa yoluna başvurma hakkı tanınmaması 4483 sayılı Yasanın 9; b)Bu karar kesinleştirilmeden C.Başsavcılığına gönderilmesi 11; c)Sanığın görevine göre görevli Mahkemenin il Ağır Ceza Mahkemesi olduğunun düşünülmemesi 13. maddelerine aykırıdır.

2- Kabule göre; Sanığın soruşturmacı atanması isteğine ilişkin yazıyı Valiliğe doğrudan gönderme yetkisi ve bu belgeleri Kaymakamlığa göndermesinin yeterli olup olmayacağı, görevi sona eren sanığın soruşturma dosyasının örneğinin Valiliğe gönderilmesinde ne biçimde "gecikmeye"yol açtığı tartışılmadan büküm kurulması bozma nedenidir.

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak;

1-a) Çınarcık Kaymakamlığının 6.3.2000 tarihli soruşturma izni verilmesine ilişkin kararı, hakkında inceleme yapılan memura (sanığa) bildirilip, itiraz yasa yoluna başvurma hakkı tanınmayarak, 4483 sayılı Yasanın 9.,

b)Anılan karar kesinleştirilmeden, Yalova C.Başsavcılığına gönderilerek, aynı Yasanın 11.,

c)Suç tarihinde ilçe emniyet amir vekili olan sanık hakkında açılan kamu davasına bakmaya yetkili ve görevli mahkemenin, 4483 sayılı Yasanın 14,12/b. maddeleri göndermesiyle il ağır ceza mahkemesi olduğu düşünülmeden, asliye ceza mahkemesinde yargılamaya devam edilerek, anılan yasanın 13.,

Maddeleri hükümlerine uyulmaması,

2- Kabule göre;

Sanığın, imzalayarak Çınarcık Kaymakamlığına ve Yalova C.Savcılığına gönderdiği 29.7.1999 ve 2.8.1999 tarihli, Çınarcık Kaymakam vekili Kasım'ın Yalova Valiliği il idare Kurulu Müdürlüğüne gönderilmek üzere imzaladığı, 29.7.1999 gün 1684 sayılı yazıların, görev belgesinin (sanığa ilişkin) ve polis başmüfettişi Zeki'nin düzenlediği ve Yalova Asliye Ceza Mahkemesinin 2000/296 esas sayılı dosyası içinde bulunan ön inceleme raporunun (yapılan tesbitler bölümü (b) fıkrası) içerikleri karşısında, sanığın soruşturmacı atanması isteğine ilişkin yazıyı Valiliğe doğrudan gönderme yetkisi bulunup bulunmadığı, konuya ilişkin belgeleri 29.7.1999 tarihli yazıyla Kaymakamlığa göndermekle görevini yerine getirmiş sayılıp sayılmayacağı ve 11.8.1999 tarihinde emniyet amir vekilliği görevi sona eren sanığın, soruşturma dosyasının bir örneğinin Valiliğe gönderilmesinde gecikmeye ne biçimde yol açtığı tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması,

Yasaya aykırı ve sanık Hayrullah'ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden (HÜKMÜN BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 14.3.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(4.CD. T: 14.3.2002, E: 2002/2161, K: 2002/3915)

3-)*Görevde Yetkiyi Kötüye Kullanma Suçu *Kararın Tebliği *Yargılamanın Durdurulması

ÖZET: "Soruşturma izni" içeren karar sanığa tebliğ edilmişse tebliğe ilişkin belgelerin dosyaya konması; tebliğ yapılmadığı anlaşılırsa CYY.nın 253. maddesi uyarınca "yargılamanın durdurulmasına"karar verilip anılan Yasanın 9. maddesi uyarınca gereğinin yapılması için "dosyanın ilgili yönetsel makama"gönderilmesine karar verilmelidir.

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluşturduğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak; dosya içerisinde 4483 sayılı Yasa gereğince soruşturma izni verilen kararın sanığa tebliğ edildiğine ilişkin bir belge bulunmaması karşısında; bu husus araştırılarak, tebliğ yapılmışsa denetime olanak verecek biçimde belgelendirilip tüm soruşturma evrakıyla birlikte dosya içerisine konulması, tebliğ yapılmadığının saptanması durumunda CYY.nın 253. maddesi uyarınca yargılanmanın durdurulmasına karar verilip anılan Yasanın 9. maddesi uyarınca gereğinin yapılması için dosyanın ilgili idari makama gönderilmesi, gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı ve sanık Ali Osman müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden (HÜKMÜN BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 19.2.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(4.CD. T: 19.2.2002, E: 2002/1070, K: 2002/2591)

İştirak Halinde İşlenen Suçlar
Madde 10 -
Bu Kanun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi durumunda memur olmayan, memur olanla; ast memur, üst memurla aynı mahkemede yargılanır.

*Görevde Yetkiyi Kötüye Kullanma *Davaların Birleştirilmesi

Sanık N. B.'nin keyfi davranış suretiyle zincirleme biçimde görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan 765 sayılı TCY'nın 228/1, 35. 80, 59'2 ve 647 sayılı Yasanın 4 ve 5. maddeleri uyarınca 1925 YT'L adlı” para cezası ve 5 ay 25 gün kamu hizmetlerinden yasaklılık cezaları ile cezalandırılmasına, adlî para cezasının taksitlendirilmesine ilişkin olarak Yargıtay 4. Ceza Dairesinden verilen 28.09.2006 gün ve 14-23 sayılı hüküm, Yargıtay C. Savcısı, katılan vekili ve sanık müdafii tarafından duruşmalı inceleme istemiyle temyiz edilmekle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının hükmün bozulması görüşünü içeren 20.11.2006 gün ve 5 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, sanık müdafiinin süre tutum dilekçesinde duruşma istemine yer vermemesi, Ceza Genel Kurulunda incelemenin duruşmalı yapılacağına ilişkin bir usûl hükmünün de bulunmaması, nedenleriyle, duruşmalı inceleme siteminin reddi ile evrak üzerinde inceleme yapılmasına karar verilip, Ceza Genel Kurulunca dosyadaki belgeler ve duruşma tutanakları okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

Ceza Genel Kurulu Kararı
Keyfi davranış suretiyle zincirleme biçimde görevde yetkiyi kötüye kullanma suçuna ilişkin mahkumiyet kararında hükme dayanak alınmış bulunan, katılan hakkındaki atama kararları, idare mahkemelerince verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarının fotokopileri ile soruşturmaya ilişkin hemen tüm belgelerin onaysız oldukları anlaşılmaktadır.

Ceza Yargılamalının amacı, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bunun için başvurulan kanıtlama araçlarından biri de belgelerdir. Yargılama makamları suç isnadı nedeniyle oluşan uyuşmazlığı çözümlerken, kendiliklerinden getirttikleri, ya da iddia ve savunma doğrultusunda sunulan belgelerin güvenilirliğini de denetlemek durumundadır. Güvenilirliğin denetlenebilmesi için, belgenin aslının, mümkün olmadığı takdirde de aslına uygunluğu yetkili makam veya kişilerce onanmış örnek ya da kopyalarının dosyaya konulması gereklidir. Nitekim Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adlî Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Kalem Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 26, maddesinde soruşturmanın, 63. maddesinde ise davaların ayrılması halinde dosyadaki belgelerin onaylı birer örneğinin ayrılan soruşturma evrakına veya dava dosyasına konulacağı, aynı Yönetmeliğin 84. maddesinde de, mağdur, şikayetçi ve sanığın mahkemeye verdikleri bir belgenin istekleri nedeniyle kendilerine geri verilmesi halinde, belgenin tasdikli örnek veya fotokopisinin dosyasına konulacağı belirtilmektedir.

İnceleme konusu olayda;fotokopi belgeler açıklanan kurallar çerçevesinde usulünce onaylattırılarak güvenilirliği sağlanmadan hükme dayanak kılınmış olduğundan, hükmün bu usul yanılgısı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.

Üç Kurul üyesi, hükmün esastan incelenmesi gerektiği görüşleriyle, bu bozma nedeninin yerinde olmadığı yönünde oy kullanmıştır.

Diğer yönden, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasa'nın 10. maddesinde; “Bu Kanun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi durumunda memur olmayan, memur olanla; ast memur, üst memurla aynı mahkemede yargılanır.” hükmü mevcuttur. Bu hükmün amacı, eylemler arasındaki bağlantı nedeniyle işlemlerin mükerreren yapılmasını engellemek, aynı olaya ilişkin yargılamalardan birinde ortaya konulan kanıtın diğerinde sunulmaması nedeniyle maddi olayın saptanması sırasında ortaya çıkabilecek muhtemel bir yanılgıyı ve ayrı yargı mercilerinin aynı olayın failleri hakkında birbiriyle çelişen kararlar vermelerini önlemektir.

Yasanın bu emredici hükmü doğrultusunda, Milli Eğitim Bakanlığında, Personel Genel Müdürü, Personel Genel Müdür yardımcısı ve daire başkanı olarak görevli olup, haklarındaki soruşturma evrakı Yargıtay C.Başsavcılığınca tefrik edilerek, gönderilen R. K., B. E. ve C. T. hakkındaki soruşturmanın akıbeti araştırılarak, haklarında kamu davası açılıp açılmadığı saptanarak, sanıkların aynı eylemden dolayı aynı mahkemede yargılanmalarını ve toplanacak kanıtların birlikte değerlendirilmesini temin bakımından birleştirme kararı verilmesi zorunludur.

Bu itibarla, birinci derece yargılaması yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesi hükmünün bu usul yanılgıları nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.

Kurul üyesi H, C., haklarında soruşturma evrakı tefrik edilenlerle ilgili soruşturma evrakının akıbetinin araştırılması ve birleştirmeye gerek bulunmadığı yönünde oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin diğer yönleri incelenmeyen 28.09.2006 gün ve 14-23 sayılı hükmünün öncelikle saptanan bu usul yanılgılarından dolayı BOZULMASINA,

2- Dosyanın yerine gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, sonuç itibariyle tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak 12.06.2007 günü oyçokluğuyla karar verildi.(Y.CGK.T. T: 12.06.2007, E: 2006/4-297, K: 2007/146)

***
Soruşturma İzninin Gönderileceği Merci

Madde 11 -
Soruşturma izninin itiraz edilmeden veya itirazın reddi sonunda kesinleşmesi ya da soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı yapılan itirazın kabulü üzerine dosya, derhal yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir. İzin üzerine ilgili Cumhuriyet başsavcılığı, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve diğer kanunlardaki yetkilerini kullanmak suretiyle hazırlık soruşturmasını yürütür ve sonuçlandırır.
***
Hazırlık Soruşturmasını Yapacak Merciler

Madde 12 -
(Değişik: 5232 - 17.7.2004 / m.4) Hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılır. Ancak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler ile ilgili olarak yapılacak olan hazırlık soruşturması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili, kaymakamlar ile ilgili hazırlık soruşturması ise il Cumhuriyet başsavcısı veya başsavcıvekili tarafından yapılır.
Hazırlık soruşturması sırasında hakim kararı alınmasını gerektiren hususlarda; Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler için Yargıtayın ilgili ceza dairesine, kaymakamlar için il asliye ceza mahkemesine, diğerleri için ise genel hükümlere göre yetkili ve görevli sulh ceza hakimine başvurulur.
***
Yetkili Ve Görevli Mahkeme

Madde 13 -
Davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, 12 nci maddenin (a) bendinde sayılanlar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, (b) bendinde sayılanlar için il ağır ceza mahkemesi, diğerleri için genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemedir. Madde 13 - (Değişik: 5232 - 17.7.2004 / m.5) Davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemedir. Ancak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler için yetkili ve görevli mahkeme Yargıtayın ilgili ceza dairesi, kaymakamlar için ise il ağır ceza mahkemesidir.

1)*İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili Sanık *Görevli Ve Yetkili Mahkeme

ÖZET: Suç tarihinde sanığın İlçe Milli Eğitim Müdür vekili olduğu anlaşılmakla, 4483 sayılı Yasanın 12/6, 13 ve 14. maddeleri uyarınca görevli ve yetkili mahkeme İl Ağır Ceza Mahkemesidir.

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:
Suç tarihlerinde sanığın ilçe Milli Eğitim Müdürlüğüne vekalet ettiğinin anlaşılması karşısında 4483 sayılı Yasanın 12/6, 13 ve 14. maddeleri uyarınca görevli ve yetkili mahkemenin İl Ağır Ceza Mahkemesi olacağı gözetilmeden, yargılamaya devamla hüküm kurulması, Yasaya aykırı ve Üst C. Savcıları, katılanlar Şükrü, Ürküş vekili ve sanık Osman'ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, başkaca yönleri incelenmeyen, (HÜKÜMLERİN BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 30.3.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(4.CD. T: 30.3.2004, E: 2003/1480, K: 2004/4050)

Vekillerin Durumu

Madde 14 -
Bu Kanunun uygulanmasında vekiller, asillerin tabi olduğu usule tabidir.

Cumhuriyet Başsavcılığınca Re'sen Dava Açılacak Haller

Madde 15 -
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikayetlerin (Ek ibare: 5232 - 17.7.2004 / m.6) "ihbar veya şikayet edileni mağdur etmek amacıyla ve" (...) ([1]) uydurma bir suç isnadı suretiyle yapıldığı hazırlık soruşturması sonucunda anlaşılır veya yargılama sonucunda sabit olursa haksız isnatta bulunanlar hakkında yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığınca re'sen soruşturmaya geçilir.

Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlarda kamu davası açılması için Cumhuriyet başsavcılığına başvurma ve haksız isnatta bulunanlar hakkında genel hükümlere göre tazminat davası açma hakları saklıdır.
***
Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkata Yapılan Atıflar
Madde 16 -
Kanunlarda Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın uygulanacağı belirtilen hallerde bu Kanun hükümleri uygulanır.

Kanunlarda Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın uygulanmayacağı belirtilen hallerde genel hükümler uygulanır.
***
Değiştirilen Hükümler
Madde 17 -
22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"d) Teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu üyelerinin görevlerini icra sırasında işledikleri suçlardan dolayı yargılanmaları, ilgili bakanın iznine bağlı olup; bu konuda Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır."
***
Yürürlükten Kaldırılan Hükümler
Madde 18 -
4 Şubat 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat yürürlükten kaldırılmıştır.

***
Geçici Madde 1 - Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler, adı geçen Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır.

1-)*Görevde Yetkiyi Kötüye Kullanma *Büyükşehir Belediye Başkanının Yargılanacağı Mahkeme

ÖZET: 4.12.1999 gününden önce "göreviyle ilgili olarak" işlediği suçtan dolayı hakkında soruşturma açılan Büyükşehir Belediye Başkanı sanığın -4483 sayılı Yasanın geçici 1. maddesinin amir hükmüne göre- davasına bakma görevi "Asliye Ceza Mahkemesi"ne aittir.


Görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçundan sanık Murat'ın TCY.nın 240. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle verilen lüzumu muhakeme kararı üzerine yapılan yargılama sırasında (Ankara Yedinci Asliye Ceza Mahkemesi)nce 24.12.1999 gün ve 1235/1 622 sayı ile; "4483 sayılı Yasanın 121a ve 13. madde hükmüne göre Büyükşehir Belediye Başkanları hakkında Yargıtay ilgili Ceza Dairesi görevli kılınmıştır" gerekçesiyle CYUY.nın 7 ve 263. maddeleri uyarınca görevsizlik kararı verilerek dosya Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesine gönderilmiştir.

Dosyanın gönderildiği Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi 4.2.2000 gün ve 2/1 sayı ile;"4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasanın Geçici 1. maddesinde; "Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler, adı geçen Kanun hükümlerine göre Sonuçlandırılır."emredici hükmüne yer verilmiştir. Yargılama işlemlerini bir bütün olarak ele almak zorunludur. Aksi halde, yeni Yasanın yürürlüğe girmesinden önce idari kurullar tarafından ya da Danıştay tarafından verilen yargılamanın gerekliliği (lüzumu muhakeme) kararlarının da yeni Yasaya göre yenilenmesi gerekir. Maddenin değişiklik gerekçesine bakıldığında da:

"Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkata göre başlatılmış bulunan işlemler örneğin adı geçen kanun hükümlerine göre açılmış bulunan soruşturmalar, yetkili kurullarca verilen lüzumu veya men-i muhakeme kararları ile ilgili işlemler, anılan kanuna göre sonuçlandırılacaktır." görüşüne yer verilmiştir. Bu noktadan bakıldığında da yargılamanın idare kurulu kararı uyarınca dava açılan mahkemede yapılması zorunludur. Bir an için aksi kabul edilse; bu kez de karşımıza Yargıtay ilgili dairesine temyiz nedeniyle gelip, bozularak yerel mahkemelere gönderilen dava dosyalarına ilişkin sorun karşımıza çıkacaktır ki, bu durumda da ilgili daire, bozma kararı ile ihsas-ı reyde bulunması nedeniyle bakamayacaktır. Bu sonucu ise yasa koyucunun amacıyla bağdaştırmak olanaklı değildir." gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu şekilde oluşan görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosya; Yargıtay C. Başsavcılığının Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasını isteyen 11.2.2000 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

Memurların görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı yargılanma usulünü düzenleyen 4 Şubat 1329 (1913) tarihli "Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat", 4.12.1999 günlü Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4483 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun" 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, bu şekilde 86 yıllık bir uygulamadan sonra "izin" sistemine geçilmiştir.

Her ne kadar Yasanın 18. maddesinde "4 Şubat 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın" yürürlükten kaldırıldığı belirtilmiş ise de; geçici 1. maddesindeki "Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler, adı geçen Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır." şeklindeki düzenleme ile MMHKM. hükümlerinin bir süre daha yürürlükte kalması sağlanmıştır.

Yasanın bu hükmü uyarınca memurların, memuriyet görevlerinden doğan veya memuriyet görevlerinin yerine getirilmesi sırasında 4.12.1999 tarihinden önce işledikleri ileri sürülen suçlardan dolayı MMHKM. hükümlerine göre işleme başlanılmışsa, adı geçen Kanunda öngörülen usullere göre sonuçlandırılacaktır.

Memurlar ile diğer kamu görevlerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlarla sınırlı olarak, "izin" sistemini getiren 4483 sayılı Yasa, 3. maddesinde izin verecek, 12. maddesinde hazırlık soruşturmasını yapacak mercileri göstermiş, 13. maddesinde ise diğer bazı kamu görevlileri yanında Büyükşehir Belediye Başkanlarının görev sebebiyle işledikleri suçlarından dolayı yetkili ve görevli mahkemenin Yargıtay’ın ilgili Ceza Dairesi olacağını belirtmiştir. Ancak yargılama yetkisine ilişkin bu belirlemenin, Yasanın Geçici 1. madde hükmü karşısında MMHKM. hükümlerine göre işleme başlanmış suçlar bakımından uygulama alanı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim;

1- Somut olayda sanığa isnad olunan suçun 4483 sayılı Yasanın yürürlüğünden önce işlendiği ileri sürülmüş olup MMHKM. hükümlerine göre işleme başlanmış bulunduğu hususunda da herhangi bir kuşku söz konusu değildir.

2- 4483 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinde başlatılmış bulunulduğuna değinilen "işlemler" sözcüğü sözlük anlamıyla ele alınıp incelendiğinde; işlem, bir sonuç yaratmaya yönelmiş iradenin açığa vurulması olarak tanımlanmaktadır, 'Sonuç" terimi ise çok defa ulaşılmak istenilen gaye ile işlemden doğan sonucu ifade için kullanılır. Gaye işlemin içinde olup, ondan ayrılamaz. Sonuç ise işleme bağlanan ve onunla birlikte değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Bu itibarla 4483 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinde yer verilen işlemler deyimi suçun ortaya çıkması aşamasından başlayıp kesin hükme kadar devam eden ve hukuki Sonuç meydana getirmek amacıyla yapılan tüm faaliyetleri kapsadığından MMHKM. hükümlerindeki usullere göre başlatılan soruşturmaların yine aynı yasadaki usul kuralları çerçevesinde sonuçlandırılması gerekmektedir.

3- 4483 sayılı Yasanın TBMM.sinde görüşülmesi sırasında geçici 1. maddeye ilişkin olarak verilip kabul edilen değişiklik önergesinin, "Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce MMHKM.'a göre başlatılmış işlemler, örneğin, adı geçen kanun hükümlerine göre açılmış bulunan soruşturmalar, yetkili kurullarca verilen lüzumu veya men-i muhakeme kararları ile ilgili işlemler, anılan kanuna göre sonuçlandırılacaktır. Buna karşılık, yeni kanunun yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olmakla birlikte, hakkında herhangi bir işlem yapılmamış bulunan suçlar, yeni kanunla getirilen usule tabi olacaktır." şeklindeki gerekçesinden de sanık hakkındaki soruşturmanın MMHKM. hükümlerinde öngörülen usule göre sonuçlandırılacağı anlaşılmakta olup, somut olayda sanığa isnad olunan suçun vasıf ve niteliğine göre yetkili mahkeme Asliye Ceza Mahkemesidir.

4- Bir an için aksinin kabulü, yerel mahkemelerce verilip temyiz edilmeleri üzerine Yargıtay’ın ilgili Ceza Dairelerince incelenerek 4483 sayılı Yasanın yürürlüğünden önce bozulmuş olan kararlara ilişkin davaların, aynı dairece bu kez ilk mahkeme sıfatıyla ele alınması gibi usul kurallarına göre çözümlenmesi olanaksız durumlar ortaya çıkarabilir.

Bu nedenlerle Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

S o n u ç:Açıklanan nedenlerle, Ankara Yedinci Asliye Ceza Mahkemesinin 24.12.1999 gün ve 1235/1622 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına, dosyanın anılan mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, isteme uygun olarak 29.2.2000 günü oybirliğiyle karar verildi.(CGK. T:29.2.2000, E:2000/YYB-34, K:2000/40)

2-)Belediye Başkanı olan sanık M. D.'nin ...Bediyesi tüzel kişiliği aleyhine başlatılan icra takibinde Küçükçekmece İcra Müdürlüğünün 1999/2066 ve 2051 esas sayılı icra dosyalarında mal beyanında bulunmadığı bildirilerek verilen şikayet dilekçesi üzerine; Küçükçekmece İcra Ceza Mahkemesi 11.10.1999 gün ve 1266/1062, 24.9.1999 gün ve 1212/925 sayı ile; belediye tüzel kişiliği aleyhine başlatılan icra takibinde belediye başkanı olan sanık hakkında yargılamanın MMHKM. hükümleri uyarınca yapılması gerektiği görüşüyle, CYUY.nın 253/4. maddesi uyarınca yargılamanın durdurulmasına ve dosyaların İstanbul Valiliğine gönderilmesine karar vermiş, bu kararlara yönelik; temyiz istemleri Yargıtay 8. Ceza Dairesince 5.6.2000 gün ve 9895/10432 sayı ve aynı gün 9981/10433 sayı ile; itirazlar ise Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesince 4.10.2000 gün ve 225-224 Müt. sayı ile red edilmiş, İl İdare Kurulunca; 6.11.2002 gün ve 14 sayı ile;kurulun görevsizliğine karar verilerek dosya Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına iade edilmiştir.

Bu suretle Küçükçekmece İcra Ceza Mahkemesi ile İstanbul İl İdare Kurulu arasında olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğundan dosya; Yargıtay C.Başsavcılığının "İcra Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasını" isteyen 14.1.2003 gün ve 185489 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Belediye Başkanı olan sanık hakkında, Belediye tüzel kişiliği adına yapılan icra takibinde mal bayanında bulunmadığı iddiasıyla yapılan yargılamada, Küçükçekmece İcra Ceza Mahkemesi ile İstanbul İl İdare Kurulu kararları arasındaki olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuştur.

İcra ve İflas Yasasının 337. maddesinde; süresi içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçluların, alacaklının şikayeti üzerine, tetkik mercii tarafından on günden bir aya kadar hafif hapis cezasıyla cezalandırılacakları, 1329 sayılı Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın 2 nci maddesinde ise;"Memurinden birinin vazifei memuriyetlerinden dolayı veya ifayı vazife esnasında bir cürüm ika eylediği" takdirde bu Yasa hükümlerine göre soruşturma yapılarak haklarında dava açılacağı, hükümlerine yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi; 4.12.1999 gün ve 23896 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan, ancak; Geçici 1. maddesi hükmü uyarınca 4.12.1999 tarihinden önce işlenen ve MMHKM hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler bakımından halen yürürlükte bulunan Memurin Muhakematı Kanun'nun uygulanabilmesi için, memur olan failin işlediği suç kabahat değil cürüm nev'inden olmalıdır. Oysa somut olayda sanığa isnat olunan suç İİY.nın 337. maddesinde düzenlenen mal beyanında bulunmama suçu olup, bu suç kabahat nev'indendir.

Bu itibarla sanık hakkında genel hükümler uyarınca işlem yapılması gerektiğinden, İcra Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmelidir.

SONUÇ :Açıklanan nedenlerle, Küçükçekmece İcra Ceza Mahkemesinin 11.10.1999 gün ve 1266/1062, 24.9.1999 gün ve 1212/925 sayılı görevsizlik kararlarının kaldırılmasına, dosyaların anılan mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, tebliğnamedeki isteme uygun olarak 4.2.2003 günü oybirliğiyle karar verildi.(CGK. T. : 4.2.2003, E. : 2003/23, K. : 2003/7)

3) Görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçundan sanık M'ın TCY'nin 240. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle verilen lüzumu muhakeme kararı üzerine yapılan yargılama sırasında ( Ankara Yedinci Asliye Ceza Mahkemesi )nce 24.12.1999 gün ve 1235/1622 sayı ile; "4483 sayılı yasanın 12/a ve 13. madde hükmüne göre Büyükşehir Belediye Başkanları hakkında Yargıtay ilgili Ceza Dairesi görevli kılınmıştır" gerekçesiyle CYUY'nin 7 ve 263. maddeleri uyarınca görevsizlik kararı verilerek dosya Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi'ne gönderilmiştir.

Dosyanın gönderildiği Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi 4.2.2000 gün ve 2/1 sayı ile; "4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasanın Geçici 1. maddesinde; "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler, adı geçen kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır" emredici hükmüne yer verilmiştir. Yargılama işlemlerini bir bütün olarak ele almak zorunludur. Aksi halde, yeni yasanın yürürlüğe girmesinden önce idari kurullar tarafından ya da Danıştay tarafından verilen yargılamanın gerekliliği ( lüzuma muhakeme ) kararlarının da yeni yasaya göre yenilenmesi gerekir. Maddenin değişiklik gerekçesine bakıldığında da: "Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkata göre başlatılmış bulunan işlemler örneğin adı geçen kanun hükümlerine göre açılmış bulunan soruşturmalar, yetkili kurullarca verilen lüzumu veya men-i muhakeme kararları ile ilgili işlemler, anılan kanuna göre sonuçlandırılacaktır" görüşüne yer verilmiştir. Bu noktadan bakıldığında da yargılamanın idare kurulu kararı uyarınca dava açılan mahkemede yapılması zorunludur. Bir an için aksi kabul edilse; bu kez de karşımıza Yargıtay ilgili dairesine temyiz nedeniyle gelip, bozularak yerel mahkemelere gönderilen dava dosyalarına ilişkin sorun karşımıza çıkacaktır ki, bu durumda da ilgili daire, bozma kararı ile ihsas-ı reyde bulunması nedeniyle bakamayacaktır. Bu sonucu ise yasa koyucunun amacıyla bağdaştırmak olanaklı değildir" gerekçesiyle bu görevsizlik kararı vermiş, bu şekilde oluşan görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosya; Yargıtay C. Başsavcılığı'nın Asliye Ceza Mahkemesi'nin görevsizlik kararının kaldırılmasını isteyen 11.2.2000 günlü tebliğnamesiyle birinci başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği okunulup düşünüldü:

KARAR :
Memurların görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı yargılanma usulünü düzenleyen 4 Şubat 1329 ( 1913 ) tarihli "Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat", 4.12.1999 günlü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4483 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun" 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, bu şekilde 86 yıllık bir uygulamadan sonra "izin" sistemine geçilmiştir.

Her ne kadar yasanın 18. maddesinde "4 Şubat 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın" yürürlükten kaldırıldığı belirtilmiş ise de geçici 1. maddesindeki "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler, adı geçen kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır." şeklindeki düzenleme ile MMHKM hükümlerinin bir süre daha yürürlükte kalması sağlanmıştır.

Yasanın bu hükmü uyarınca memurların, memuriyet görevlerinden doğan veya memuriyet görevlerinin yerine getirilmesi sırasında 4.12.1999 tarihinden önce işledikleri ileri sürülen suçlardan dolayı MMHKM hükümlerine göre işleme başlanılmışsa, adı geçen kanunda öngörülen usullere göre sonuçlandırılacaktır.

Memurlar ile diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlarla sınırlı olarak, "izin" sistemini getiren 4483 sayılı yasa 3. maddesinde izin verecek 12. maddesinde hazırlık soruşturmasını yapacak mercileri göstermiş, 13. maddesinde ise diğer bazı kamu görevlileri yanında Büyükşehir Belediye Başkanlarının görev sebebiyle işledikleri suçlarından dolayı yetkili ve görevli mahkemenin Yargıtayın ilgili Ceza Dairesi olacağını belirtmiştir. Ancak yargılama yetkisine ilişkin bu belirlemenin, yasanın geçici 1. madde hükmü karşısında MMHKM hükümlerine göre işleme başlanmış suçlar bakımından uygulama alanı bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Nitekim;
1- Somut olayda sanığa isnad olunan suçun 4483 sayılı yasanın yürürlüğünden önce işlendiği ileri sürülmüş olup MMHKM hükümlerine göre işleme başlanmış bulunduğu hususunda da herhangi bir kuşku söz konusu değildir.

2- 4483 sayılı yasanın geçici 1. maddesinde başlatılmış bulunulduğuna değinilen "işlemler" sözcüğü sözlük anlamıyla ele alınıp incelendiğinde; işlem, bir sonuç yaratmaya yönelmiş iradenin açığa vurulması olarak tanımlanmaktadır, "sonuç" terimi ise çok defa ulaşılmak istenilen gaye ile işlemden doğan sonucu ifade için kullanılır. Gaye işlemin içinde olup, ondan ayrılamaz. Sonuç ise işleme bağlanan ve onunla birlikte değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Bu itibarla 4483 sayılı yasanın geçici 1. maddesinde yer verilen işlemler deyimi suçun ortaya çıkması aşamasından başlayıp kesin hükme kadar devam eden ve hukuki sonuç meydana getirmek amacıyla yapılan tüm faaliyetleri kapsadığından MMHKM hükümlerindeki usullere göre başlatılan soruşturmaların yine aynı yasadaki usul kuralları çerçevesinde sonuçlandırılması gerekmektedir.

3- 4483 sayılı yasanın TBMM'sinde görüşülmesi sırasında geçici 1. maddeye ilişkin olarak verilip kabul edilen değişiklik önergesinin, "bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce MMHKM'a göre başlatılmış işlemler, örneğin, adı geçen kanun hükümlerine göre açılmış bulunan soruşturmalar, yetkili kurullarca verilen lüzumu veya men-i muhakeme kararları ile ilgili işlemler, anılan kanuna göre sonuçlandırılacaktır. Buna karşılık, yeni kanunun yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olmakla birlikte, hakkında herhangi bir işlem yapılmamış bulunan suçlar, yeni kanunla getirilen usule tabi olacaktır" şeklindeki gerekçesinden de sanık hakkındaki soruşturmanın MMHKM hükümlerinde öngörülen usule göre sonuçlandırılacağı anlaşılmakta olup, somut olayda sanığa isnad olunan suçun vasıf ve niteliğine göre yetkili mahkeme Asliye Ceza Mahkemesi'dir.

4- Bir an için aksinin kabulü, yerel mahkemelerce verilip temyiz edilmeleri üzerine Yargıtay’ın ilgili ceza dairelerince incelenerek 4483 sayılı yasanın yürürlüğünden önce bozulmuş olan kararlara ilişkin davaların, aynı dairece bu kez ilk mahkeme sıfatıyla ele alınması gibi usul kurallarına göre çözümlenmesi olanaksız durumlar ortaya çıkarabilir.

Bu nedenlerle Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ :Açıklanan nedenlerle, Ankara Yedinci Asliye Ceza Mahkemesi'nin 24.12.1999 gün ve 1235/1622 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına, dosyanın anılan mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığı'na tevdiine, isteme uygun olarak 29.2.2000 günü oybirliğiyle karar verildi.(CGK. T: 29.2.2000,E: 2000/4-34,K: 2000/40)

Geçici Madde 2 - (Ek: 5232 - 17.7.2004 / m.7) Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar ile Danıştayca itirazen incelenen kararlar, bu Kanunun yürürlüğe girmesini müteakip genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilir.

Yürürlük
Madde 19 -
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme
Madde 20 -
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

[1] (*) Madde 15 in 1. fıkrasındaki "garaz, kin veya mücerret hakaret için" ibareleri, 31.7.2004 tarih ve 25539 sayılı R.G.'de yayımlanan, 17.7.2004 tarih ve 5232 sayılı Kanunun 6. maddesi hükmü gereğince madde metninden çıkartılmıştır.

Mustafa KARAATMACA
Tapu ve Kadastro Müfettişi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder